Tuesday, October 30, 2007

yeni bir şey

Tüm hayatım yeni bir şey bulmak üzerine kurulu.
Yeni olmalı, daha önce kimse bulmamış olmalı.
Bazen uyuyorum. Uyuyabildiğim zamanlar dışında, öteki ben sürekli konuşuyor benimle. Bir şeyler soruyor, bir şeyler üzerine sohbet ediyor. Anlatıyorum, neyin ve nasıl olması gerektiğinin farkında olmadığını söylesem de inanmıyor; uyutmuyor beni bir türlü.

Sunday, October 28, 2007

Devletin yapısı; Giriş

Çok eleştirdik ve çok sustuk. E bizim fikrimiz ne? Nasıl olsun yani bu işler?

Bizim de fikrimiz var efendim. Ama öyle ama böyle var işte fikrimiz. Uğur Mumcu'yu da rahmetle anıyoruz; önce bilgi sahibi olduktan sonra fikir sahibi olduğumuz için.

Devlet ne halta yarar?
Kimdir bu devlet?
Neyi yanlış neyi doğru?
Nesi yanlış nesi doğru?!

Kontrgerilla, cem ersever, abdullah aygan. Ne bütün bunlar?
Yeşil, kırmızı ve sarı?
Eşref Bitlis, Karadeniz'de ölüdürülen rahip, Dink
TİT, JİTEM ...

GAP, İsrail, Özal, Erdoğan, Aydoğan...

Daha bir ton mesele...

Geliyorum, Cuma'ya gittim!

Tuesday, October 23, 2007

.

beynim durdu

Sunday, October 21, 2007

Tek Haber ama 2 Farklı Kaynak

Hergün mutlaka bakıyorum bu iki gazeteye. Özellikle şehit haberleri geldiği zaman daha bir önem taşıyorlar benim için.

"Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'nin Irak sınırındaki Dağlıca Beldesi'nde dün gece saat 23.00 sıralarında yaşanan olayda teröristler, Dağlıca'dan Yeşiltaş'a giden askeri konvoya saldırı düzenledi. Yeşiltaş'a sevkiyat yapan 10-12 araşlık askeri konvoy, Avaşın Köprüsü üzerinde saldırıya uğradı. Köprünün üzerindeki araçlardan tam ortadaki roketatarla vuruldu. Köprünün de havaya uçurulduğu bildirilen olayın ardından sabah saatlerine kadar süren çatışma çıktı." (Hurriyet)


"HPG kaynaklarına göre dün gece binlerce asker, Güney Kürdistan sınırın sıfır noktasında operasyon başlattı. Operasyon kapsamında Şûkê, Ertis, Şatunis, Satê ve Stûnê köyü yakınlarında çıkan çatışmada ilk bilgilere göre 16 asker yaşamını yitirdi, 19 asker ise yaralandı. Ölü sayısının artabileceği belirtilirken, kayıp olduğu belirtilen 10 askerin HPG'liler tarafından esir alındığı kaydedildi."
(Özgür Gündem)



Birisi yalan söylüyor ama kim?



Friday, October 19, 2007

Rahmetli! Özletiyorsun...


Unutmak kolay demiştin,
Alışırsın demiştin...

Neden Havlu Konur?

Yeni gelin bir arkadaş pilav konusunda bilgi istedi. Ben de o arada bir makale üzerinde çalışıyordum ve ne kadar doğru anlattığımı bilmediğim ama lise kimya bilgilerime dayandığını düşündüğümü şu açıklamayı yaptığımı farkettim bir müddet sonra;

Yeni Gelin: Her şey iyi de bu pilavın altını kapatınca o kağıt havluyu neden koyup da 4-5 dakika dinlendiriyoruz pirinci?

herackles: Havlu meselesi de yine tane tane olması için. Çünkü kapağını kapattığın için içerideki sıcaklık hala basınç yapıyor ve kapağa değen su buharı kapakta su damlacıkları oluşturuyor ama sen havlu koyunca havlu onları emiyor ve pirincin üzerindeki su miktarını azaltıyor ve aynı zamanda suyun basıncını daha doğrusu tencerenin içindeki iç basıncı azaltıyor bu da daha fazla pişmesine mani oluyor ve pirinçlerin tane tane oluyor.

Sunday, October 14, 2007

sms

- "Günaydın! would you like to watch a movie..."

-- "İyi günler. olur. it sounds a good idea...."

Thursday, October 11, 2007

varlıklı ailenin yokluk içindeki rüyaları!

her güne uyanırken bir önceki gecenin ağırlığı çöküyor kalbime. Uyanmak için zorlamıyorum kendimi, uyuyamıyorum çünkü. Basit bir kelime ile zor bir problem arasında zorlanıyorum 1 soruya verilen 1 dakikanın içinde. Hergün aynı çözüme uyanıyorum, her gün aynı sorunla uyuyorum.

"...Kol düğmelerimin birleşme saati"

Bilmek istediğim bir sorunu bilmemezlik. Yazmak öyle zormuş ki; yazmadıkça okuyamadığımı farkettim. Bahsi geçen o hikayedeki, romantizmini kaybetmiş 35 yaşlarındaki uzun saçlı adamı ben oynadım bu rüyamda da. Bir oraya bir buraya; koşturup durdum tüm rüyamda. Başka sokaklardan aynı caddelere çıktım. Başka başka sorunlardan hep aynı gereçeğe; yalnızlık!

Wednesday, October 10, 2007

“bana kolpa malzemeden putlar yontma bebeğim” (ah mü)

her gece bir delirme denemesi olup geçiyor şimdi.halbuki ne kadar da güzel başlıyor her şey..kutsal kitaplara kafamı gömüp allah’ın sözlerini tekrarlıyorum.bir sürü güzel cümleler kurup, yeni hayaller üretiyorum çöplüğümü unutup..bir sürü şeyler işte..sonra o sana söylenecek güzel cümlelerimin peşine her seferinde aynı ısız karaltı dolaşıyor “ama o yok ki!” diyor…tüm sözler cümleler neye dönüşüyor ah bunu bilsen..bilsen emin ol bunları..işte tüm başlangıçlarım bu şekilde, delirme denemelerine..nefesimi tutup mırıldanıyorum içimden:
“nef’i yeter davayı ko dünya ile kavgayı ko”
defalarca bu mısra..sonra kafamdaki adamları hizaya sokup ağza alınmadık küfürler hakaretler savuruyorum.gidin artık başımdan diyorum..sonra tam onlar, tam gidecekken ağlak ağlak “bırakmayın beni, nereye gidiyorsunuz?” diyorum..sonra tek tek hesap veriyorum bu hayal adamlara.tek tek hesap soruyorum da onlardan..sonra şuna geliyoruz hep beraber
“men kimem saki olan kimdir mey ü sahba nedir?”
..zerre kadar önemi olmayan konulardan konuşuyoruz..en bi lüzumsuz anafikirlerin bile konferansını veriyorum onlara..yorgun düşene kadar..sonra tekrar kutsal kitaba sokuyorum kafamı, allah’ım aklımı koru diye yalvararak…şimdi ibrahim’i de an, şimdi zekeriyya’yı, ismail’i, eyyüb’ü, süleyman’ı, yunus’u da an diyor allah. hepsini tek tek anıyorum..en uzun da süleyman’da kalıyorum her seferinde..”seninle yaşamak isterdim, filistinde” diyorum..sonra yine bir sürü güzel cümleler kuruyorum senin için, sonra yine o kapkara suratlı adam fısıldıyor “ama o yok ki!”..biliyorum diyorum, biliyorum da inanmıyorum yokluğuna bir türlü..birazdan gün doğacak ve hiç bir şey olmamış gibi yaşamaya devam edecekler, sabah ezanı okunacak tüm mescidlerde, allah’ın ayetleri dolaşacak tüm sokaklarda yine..tüm hayal adamlar silikleşip gidecekler gözlerimin önünden..tatlı bir uyku bastıracak gözlerime..nasıl zor olacak bu halde kalkıp gitmek..kurduğum tüm cümleleri duymadan uzaklaşacaksın gözümün önünden..
sabah uyanmadan senin için kurduğum cümleler, hayaller, kuyudan yeni çıkardığım ironik imgeler uçuşuyor zihnimde.bilincim nasıl da açık biliyor musun tam bu vakitte..sonra gün doğmuş oluyor sen yine olmamış oluyorsun…zihnim o saniye kararıyor..allah kahretsin o beyaz perdeleri diye çığlık atıyorum içimden.bir ses duymuyorum artık o ısız karaltıdan..”ama yok ki!” diyorum..yokmuş..bu basit cümleyi kavramamla önce tavan sonra tüm mavi gök başıma çullanıyor.nasıl ezik, nasıl orası burası çürük, bir organizmadan farksız devam ettiriyorum günü..


Not: Bu metin Pasif'ten çalıntıdır!

Saturday, October 6, 2007

Ortaya Karışık -2-

Kurtlar Vadisi Pusu'yu hiç kaçırmam. Youtube denilen icat sayesinde ertesi gün izleyebiliyorum. Son bölümde Abdulhey (ya da Abduley) silahını Can Polat'ın ensesine doğrulttu. Orada da bitti. Zaten bu Abdulhey'den şüpheleniyoruz seyirciler olarak. Can Polat'ı satıyor sanki. Yalnız youtube'daki yorumlardan okuduğum kadarıyla satmazmış, daha önce de böyle yapmış ve hatta Polat bunu kullanarak içerideki köstebeği bulmaya çalışıyormuş. Hatta bazı arkadaşlar o kadar eminki bu konudan, onlara karşı çıkanların başta anneleri olmak üzere 1. dereceden akrabaları ile farklı şekilllerde münasebete girme isteklerini yazılı beyan ediyorlar.

---
----------

-Ben bu ay fazla harcadım!
--Ama 2 ay önce böyle değildi!
---Beş ay önce çok daha fazlaydı ama!

Dertlerinizin çaresi "regresyon". Hemen basit bir istatistik kitabı alıyoruz ve yanına bir de ekonometri kitabı koyuyoruz ve böylece geçmiş bilgilerimiz ışığında gelecekte ne kadar harcayacağımızı şimdiden hesap edebiliyoruz. Bunun için 1 sene boyunca düzenli olarak neye, ne kadar para harcadığınızı not almanız lazım. Bence 1 senelik bir süre yeterli. Bundan sonra bir model kuracaksınız. Bu modele beklenen enflasyon oranı vb. dışsal değişkenleri de ekleyince ev yapımı regresyon ile mutlu yarınlara koşacaksınız.

Baktınız olmuyor mu? Beni arayın... Hem bir çay içeriz hem de hata terimlerinizi küçültürüz.

----
-----------

Bizde adettir; bıçak parası! Doktor zaten döner sermayeden vurur parayı ama yine de dayanamaz ve "bıçak parası" diye bir rüşveti veririz.
Eğer mümkün olsa tüm hastaneleri McDonalds işletsin derdim. Hem hepsi bir örnek olurdu hem de bahşiş bile almayan güler yüzlü elemanlarla iletişim kurardık. Müşteri de her zaman haklı zaten...

---
-----------

Yıllar önce Başkent Üniversitesi'nin koridorlarında muhteşem rektör Haberal'ın şu özlü sözünü okumuştum. (Aynısı değil ama benzeri)

"Amacımız; Atatürk ilkelerine bağlı....... müşteri odaklı toplam kalite yönetimini benimsemiş bir eğitim kurumu..."
Bu ne demektir yahu? Müşteri odaklı ne demek! İnsanın yüzüne karşı da söylenmez ki bu!