Monday, December 29, 2008

bana seni gerek seni

"gelsen duzelirdi"

Mesaj veriyorum degil mi? soyleyemedigimi buradan yaziyorum; sonra siz merak ediyorsunuz ve bu merak sizi biraz daha burada tutuyor. Konussaydik barda tanisip gizemli olurdum burada olunca "serin" oluyorum. Hickimseye mesajim yok. Ben kendimle konusuyorum...

Wednesday, December 24, 2008

38 gün

Uzun zamandır aralıksız rakı içiyorum. Import rakıcılar bayram ediyorlardır herhalde. Bugün Ceyhun ile içmeye çalıştım ama kendisi şu anda horluyor ve belki de bir ironi ile İbrahim Tatlıses diyor ki: Yalnızım dostlarım, yalnızım yalnız..

Narsis; geleyim de adam gibi içelim bir seninle ama hesaplar benden bu sefer!

Monday, December 22, 2008

ziyaret

Zeki Abi ile Muzeyyen Abla geldi ziyaretime; Efe de onlarla.

Saturday, December 13, 2008

ates...

Dudakları bir dal ateş, mercan gibi
Bakışları masum bir heyecan gibi
Yürürken titriyen o narin endamı
Pembe bir gül açmış taze fidan gibi
Fark edemiyorum gözle gördüğümü
Saçlarında bağlı aşkın kör düğümü
Bir tatlı rüya mı, bir canlı büyü mü?
Elim dokunuyor, fakat yalan gibi...


M. A. E.

ask romani

Uzun zamandir sadece ask romanlari okuyorum. Kimise sevgiliye, kimisi hayata, kimisi yokluga, kimisi de serserilige duyulan aski anlatiyor...

Thursday, December 11, 2008

sevda ya da sevgi

pipimle tanismadigim zaman kalbimle seviyordum. pipimle tanistiktan sonra tasaklarimla sevmeye basladim. kalbimle sarilabildigim kadar sarilamiyorum artik. birinin kalbine tasaklarinla nasil sarilabilirsin ki zaten?

Monday, December 1, 2008

saat

4 saattir araliksiz yagiyor; hatta birazdan 5 olacak.

intihar 2 kerede edilir; once kendini oldurursun sonra onlarin, oldugune inanmalarini saglarsin. Henuz sizi ikna edecek gucum yok ama bekleyin; pek yakinda...

ninniler

dinlemedik, uzun zaman oldu. annemin dizine yatmayali da.
sarilmayali da. opmeyeli de. tadmayali da.
uzun zamandir uzun zaman oldu.

Sunday, November 30, 2008

aynilar

kimse yokken geliyorum ozellikle. onlar yokken, sen yokken ve hele ki siz yokken. siz olmayinca daha bir samimi oluyor. geliyorum, ayni parcayi defalarca dinledigim gibi defalarca dinlemeye defaatle devam ediyorum. midem bulaniyor bazen, parcadan degil ha! yanlis anlasilmasin. koladan herhalde. gazli icecek ya, sabah kahvaltisina uygun degil.
bos konusmakti tek dilegim! Sagol Ya Rabbim!

Thursday, November 27, 2008

ay cok yoruluyor

Duymussunuzdur:

-Ay kizim cok yoruluyor, gece yarilarina kadar calisiyor.
-- Maasi iyi ama
-Ay ne maasi! maasi batsin. Kiz perisan. Vallahi aksam eve geldiginde bir lokmayi zor koyuyor agzina.

Boyle diyerek colugunu cocugunu altin gunlerinde oven ahmak karilara rastlamissinizdir! Ben o kadar cok gordum ki anlatamam. Ulan sanki bana calisiyor. Calismasin efendim o kadar. Zorlayan mi var! Hem it gibi calisip cuvalla para kazanacak hem de aglayacaz arkasindan!
Hassiktirin ordan!

amin yerini

o kadar sarhossun ki amin yerini bile bulamazsin ama yine degistirmissin. ne buluyor bu kizlar sende. gerizekali herif. hicbir ise yaramaz ayyasin tekisin. dislerin curuk, kokuyorsun. igrencsin. bir baltaya sap olabilmissin ancak. arada hap da atiyorsun. ne sikime ...

Wednesday, November 26, 2008

herackles.com yolcudur

artik blogspot oluruz...

Important note: Beginning on July 1, 2008, Yahoo!'s annual domain renewal price increases to $34.95 per year.

Monday, November 17, 2008

ayri gayri olmaz

gelin n'olur gelin! yaklasin. biraz konusalim. lutfen, kulaklariniz gelsin bari. onlara izin verin. soz veriyorum, taksi paralarini da verecegim. otobuse bindirir miyim onlari hic. duraklarda harab-i dehset olurlar. yapmam, yapamam onlara bunu! "istanbul belediyesi klimali otobusler almis ama!". almis, sormayin. artik otobus beklemek bir eziyet olmayacak. insan klimayi beklerken eziyet ceker mi.
dertlerim, dermanlarim. okul yillarindan kalma kalemlerim, kalemtraslarim. "Kes trasi". kisa kesti Ismet Amca. bir numara imis. favori de birakamadim, mudur amcalar kiziyordu. oralardan, hah iste tam oradan tutup yukari dogru cekiyorlardir. benimkini de cekti, "ah" demedim. daha da asildi. gozlerimden yaslar geldi ama icime akittim. cigerlerim su topladi, verem oldum. sanatoryuma yatirdilar. "iste sanat" dedim. sanat buydu. beyaz onluklu hemsireler; hepsi kardesimizdi. iste dedim, doktorlar bunlar. beyaz onluklu erkekler. cinsiyetin yarattigi iki buyuk sinif. beyaz onlukluler cumhuriyeti. "Lutfen, doktor bey! Lutfen ama. Soz almadan konusmayalim". onlar boyleydi; el yazilari okunmaz, verdigi ilaclar kullanilmazdi. ne gerek vardi ki efendim. "alacaksin bir buyuk kavunu, icine de ince ince kesilmis kenevir yapragi. bir seyciginiz kalmaz." kalmadi zaten. hicbir seycigimizi birakmadiniz. kalmadi elimizde avucumuzda. "Ey ahali, size sesleniyorum. Duyduk duymadik demeyin. bundan sonra elinizde avucunuzda ne varsa yarisini devlete, yarisini da millete vereceksiniz". kapimiz caldi, gelen devlet babaymis. elini optum, bayram harcligi verdi. kostum, leblebi tozu aldim. bir agizdan, bir burundan. misket gibi yuvarladim hepsini.
hepsini
hepsini
hepsini
hepsini...

Friday, November 14, 2008

eyvanlar

bugun sali. yarin carsamba. gunler boyle akip gidiyor iste. burdan oraya gitmek icin harcadigim zaman bir gun ile digerinin kavusmasina yariyor sadece. kendimi yalniz hissettigimde camdan bakar turku soylerim. turkuler alir goturur haberleri nazli yare. yarem varsa ondan gayri sevdam vardsa ona nazli. benim yarim gelisimden bellidir!

Monday, November 10, 2008

analitik

analitik dusunen kiz gordum ama guzelini gormedim.
ben guzele guzel demem, guzel benim olmadikca VEYA guzelligin on para etmez, bu bendeki ask olmasa. Eyvallah! aynen. katiliyorum hekim beyim.
gormedim iste! napam yani! -sitcem ama, kim kufrediyo ya!
analitik erkekler gordum. cek bir dogru taban kenarina dik inen; hooop, tum acilar onunde! kizlar yamuk gibi. duzensiz. analitik dedik geometriye kaydik.

bir kiz arkadasim olsun, ona uzakligim her noktadan esit olsun.

Friday, November 7, 2008

Okuz oglu okuzler!

Neden bu okuzluk babalara ve analara da gitti diye sormayin: genetik bu!
Okuzluklerinin sebebine gelince:


Varan 1

Batman Belediye Başkanı DTP'li Hüseyin Kalkan, dünya gişe rekorları kıran ‘Batman’ filminin yönetmeni Christopher Nolan’a, Batman şehrinin adını izinsiz kullandıkları gerekçesiyle dava açmaya hazırlanıyor. Kalkan, “Davayı önümüzdeki süreçte filmin çekildiği ABD’de açmayı planlıyoruz” dedi.


Varan 2


Köylüler adına konuşan ve DYP'den daha önce milletvekili aday adayı olan Abdulkerim Kulaz, Başkan seçilen Obama’nın başarısını kutlamak ve kendisine karşı duyulan sevgiyi ifade etmek için 44 kurban kestiklerini söyledi. Kulaz, “44 kurbanı Obama’nın ABD’nin 44'üncü Başkanı seçilmesi nedeniyle kestik. Türkiye halkının, başından beri sayın Obama’yı destekliyor olması da kendisine duyduğumuz sevgiyi körüklemiştir” dedi.

Van’ın Gürpınar İlçesi Çavuştepe Köyü’nde bir bahçede toplanan yaklaşık 50 köylü, ellerine ‘Sen Gerçek Bir Kahramansın’, ‘Obama Vanlılar Seni Seviyor’, ‘İçimizden Birisin’ ve ‘Seni Seviyoruz’ yazılı pankartlar aldı. Satın alınan kurbanların tören alanına getirilmesi ile başlayan kutlama, ellerde pankartlarla davul zurna eşliğinde çekilen halaylarla devam etti.

Ikisi de horriyetten! Insallah yalandir! Gerci obama nin fotosu var da Batman ile ilgili henuz bir haber yok belediyenin sayfasinda! Lan bari o yalan olsun!!

Monday, November 3, 2008

Sevgil...

Sevgili gunluk,
bugun cok kotu gecti.
hop dedik, olmadi, hup dedik anlasilmadi.
gegirdik igrenildi, osurduk tepki gosterildi.
bugun cok kotu gecti.

Sevgili gunluk,
ben bir yar sevdim daga kacti,
dagda ormancilar becermis,
tam becerememisler ki kiz kostu geldi,
benim de becermeye yuregim el vermedi,
o gun cok kotu gecti.

Sevgili gunluk,
aradigim yarim kapsama alani disindaymis
karsiki kaldirimda duran hayat kadiniymis
hayatin icinden diye gosterdikleri mankenler ise
her biri ayri firmanin podyum kadiniymis
eski gunler cok kotu gecermis

Sevgili gunluk,
ayrilik zamani yaklasti basa
karistirmislar soguk suyu pismis asa
benim sevdigim iki dirhem bir cekirdek
nerden geldin sen esssssoglu essssek!
bazi gunler iyi gecerdi?!

Monday, October 27, 2008

kapanmis

umrumda degil!
ben zaten size yazmiyordum ki!

Saturday, October 25, 2008

Fatih Terim: -Alin terim

Imparator 110bin YTL`den 260bin YTL`ye cikacak maasi icin bir sey der mi bilmem ama ben derim. Hassiktir derim ne yazik ki. akliniz aliyor mu? 260 bin YTL!!!

adam nobeli aliyor, odulu 1 milyon 200 binYTL...

Thursday, October 23, 2008

futboldan anlamam

Futboldan anlamam. Anladigim tek sey gelisim ve degisimdir. Oysa futboldan anlayanlar "galatasaray kupalarin takimi" gibi laflar ediyorlar ya sinir oluyorum. Lan salak! Bu takim degismiyor sanki, statik! Ayni hoca, ayni futbolcular, ayni yonetim... Bulent`in oynadigi 2000 senesinin takimiyla ayni takim ya bu, havasi sinmis ustune..

mal bunlar! bu mallari izleyerek onlara para kazandiran bizler de maliz. bir de uzerine zaten izleyerek para kazandirdigimiz, bizim var kildigimiz, yuvarlak boku sagdan sola attiklari icin trilyonlar kazanmalarini sagladiklarimizin oyunlarini da bize parayla "sifreli kanal" diye satiyorlar ya.

Lan bu kapitalizm harbiden cakal!

Salonda rezalet!

Ergenekon davasındaki "salon rezaleti"ni gördünüz... Eminim, bugün bütün köşe yazarları enine boyuna bu konuya değinecektir. Gelin ben size, bir başka "salon rezaleti"ni anlatayım.

*

Türkiye'nin gözü kulağı İstanbul'daki "salon"dayken, Ankara'da bir başka "salon"da, Türk Dil Kurultayı vardı...

Başbakan kürsüye çıktı, Türkçe'nin "ana sütü"ne benzediğini belirterek, "katışıksız ana sütüyle, şiirler söylediğimizi, fermanlar yazdığımızı, devletler kurduğumuzu" anlattı.

Ve sözü, beş gün önce kaybettiğimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca'ya getirdi...

"Türkçemizin abideleşmiş şairi, sadece şiir solumuş, Türkçe'nin zengin imkánlarıyla bu topraklarda nehir gibi akıp gitmiştir" dedi.

Sonra da, "Türk Dil Kurultayı'nın manasına uygun olarak, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Sanat isimli şiirini okumak istiyorum" diyerek, okudu:

"Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek... Bizim diyarımızda da bin bir baharı saklar... Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek... İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar."

*

Salon yıkıldı adeta...

Aralarında Cumhurbaşkanı ve Türk Dil Kurumu Başkanı'nın da bulunduğu davetliler dakikalarca ayakta alkışladı.

Gözler yaşardı...

*

Tek pürüz vardı.

İkisi de üç isimli ama...

O şiir, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın değil.

Faruk Nafiz Çamlıbel'in!

(Y.Ozdil, hurriyet, 21 Ekim 2008)

film dedigin nasil olmali

Bu dunya gelismedigi, insanlar hala "ye, ic, sic, sevis" adina yasadigi icin kitap falan okumayin dostlar. Zaten gorunenin arkasindakini de aramayin. Sittir edin ya!

film dedigin soyle olacak: 1 erkek, mumkunse 2 kadin. Hatta bu erkek evli falan olsun, artist olsun; sanatci yani. Kizlar arkadas olsun. Sevissinler bunlar; bircogumuzun rahatca soyleyemedigi seyleri soylesinler:

- Seninle ve arkadasinla seviselim aksama
-- Evlenecek misin? Olabilir, ama aski yasamalisin

durun bakin aklima ne geldi? Bunlarin hepsi ingilizce konussun ama aksanli olsunlar. Altin Ayi`ya gidecekseniz fransiz ve ispanyol aksani iyi is yapar. Esmer kiz, sarisin kiz ve kumral erkek uclusu bugune kadar iyi "nokta"lara parmak basmistir.

filmin ana konusu da yan konusu da ciplak beden, seks, opme koklama olsun. Araya diyalog yazarsiniz. Koskoca porno sektoru boktan filmlerine korsan hikayesi yazdigina, anadan dogma pornocular kraliceler gibi rol yaptigina gore sinema icin kucak dansi yapmis sanatcilar o kadarini alasiyla yaparlar.

Sanat dedigin nedir ki zaten! Rahat olacaksin dostum Osman!

Friday, October 17, 2008

Ucuzluk

Erkeklerden bahsediyorum. Ya ne olacakti? Kadinlarin durumu farkli. Pazar olmasa arz olur mu? Galbraith soyle anlatir paranin icat edilmesini "Lidyali kadinlar Drahoma biriktirebilmek icin kendilerini satmaya baslamislardi". Ne yazik ki hayat boyledir. (Nokta " " isaretinin hem icinde hem de sonunda olmaliydi biliyor musunuz? Bu, cok derin bir gramer kuralidir. Herkes bilmez. Ben de bilmiyordum, bakmayin. Ne zaman ki "bir kelime bir islem" programindaki sirma sakalli amcayi dinlemeye basladim, sonrasinda ogrendim. Garip degiller miydi? Ellerinde sozluk olan ve bir tanesi Sn.Omer Urundul`e benzeyen bu amcalar Turkcedeki tum kelimeler hakkinda ahkam kesme hakkina sahipti. Devlet televizyonu TRT onlara bu hakki vermisti. Velev ki amcalar "Kurt diye bir kelime yoktur" deselerdi? Aman Allah! Yetis Ahmediiiiim Altanim!!!)

Kadinlarin durumlari erkeklerdendir; midir? Kim alir kim satar? Kim nesini satar? Ne ilginc, ne aci. Gelismedik; medeniyet falan hikaye! Kadin satislari ile erkek satislari ortada. Hala "damsiz almayan" barlar; kadinlara indirim yapan swinger club`lar var. Oyleyse, kadin olmak "pay off"u fazla bir sey! Bunun sebebi de iyi bir kadin ile iyi bir erkegin sevisebilecegi insanlarin karsilastirilmasinda gizli. Iyiden kastim maddi anlamda; hani teyzeler der ya penyeler icin: "bunun yeri iyi" diye. Hah, iste ondan! Ben secerim, kadinin da penyenin de iyisini. Penye dedigin sunmeyecek iki yikamada; kadin da oyle degil mi? Sorarim; kim sever iki sevismede follos olmus kadini? Yapmayin; leyla mecnuna kaymiyor muydu? Hos degil ha! "kaymak" deyince hos gelmiyor da sevismek deyince daha "kibar" oluyor ha? Hadi ordan; birileri sevismek demis otekileri sikmek! Ayni sey kardesim. Dunyanin butun kadinlari, size sesleniyorum: Birlesin! Ayaklanin. Am-alariniz kiymetli. Kiymetini bilin; ucuza gitmeyin! Hayirdan oncedir bu amalar. Sonra da belkiler gelir...

"When I was a little boy I had a dream: called we police they should help." Bilir misiniz bu grameri? Bilmezsiniz tabi. Ogretmediler ki! Ahmet Buhan da ogretmedi matematik alistirmalari kitabinda. Zaten, bizim turistten anladigimiz koca memeli, sari sacli ve yesil gozlu; tek amaci sevismek olan ve bu amacla Turkiye`ye gelmis "orospu"dur. Elin "gavur"u neden gelsin kardesim? Neden gelsin Turkiye`ye? Sundan sevgili dostum: cunku ucuzdur. Yok yok; sadece peyniri zeytini degil insani da ucuzdur. Mesela 25 yasinda bir kurt 55 yasinda sisko bir ingilizle evlenmek ister: Kurtulus Ingiltere`dedir! Kurtar beni; save me baby! Kirac`in dedigi gibi dostlar: Yarinimdan umutsuzum, raziysan gel benimle...

Ya da eskilerin dedigi gibi: "inter arma enim silent leges"

Vah sana Abdullah Ocalan vaaah!

"...Bu olay müvekkilimizin anlattığı şekliyle şöyle gelişmiştir: İmralı Cezaevi'nde bulunan müvekkilimizin odası, 'arama yapacağız' bahanesiyle görevlilerce dağıtılmıştır. Müvekkilimizin bu duruma itirazı üzerine kendisine, 'Sus, sen konuşamazsın, bir kelime bile konuşma hakkın yok' denilmiş, akabinde iki görevli kollarına girerek, müvekkilimiz yan odaya götürülmüş, bir görevli de arkadan sırtına bastırmak suretiyle yere çökmesine yol açmışlardır. Müvekkilimiz bu durum karşısında, 'Bu uygulamadansa beni öldürün daha iyi' demesi üzerine bir görevli 'Ona da sıra gelecek' şeklinde açık tehditte bulunmuştur."

PKK gazetesi yazmis... Ne buyuk dert cekiyorsun. Yazik sana! Zaten bu ulkede demokrasi yok kardesim! Mehmet Altan, Ahmet Altan hatta olmadi Cetin Altan; yetisin kiiiiiz! Apo`nun sirtina basmak suretiyle yere cokturmusler!

Wednesday, October 15, 2008

delikler

Iki tane kotum var. Bir tanesi siyah. Oburu mavi. Ikisi arasinda belirgin farklar var. Siyah olan eski ama aslinda yeni. Eski dursun diye yenisini aldim. Digeri yeni. Zaten yeni almistim. Bir gun birini giyerim baska gun digerini. Ertesi gun giymem cogu zaman digerini. Bunlarin bir tane de kemeri var. Ikisinin de tek bir kemeri var. Kemerin de ikiden fazla deligi. Siyah olan ikincisini mavi olan birincisini seviyor. Ikincisi mavi olani burusuk gosteriyormus. Kicim da sikayetci oluyor bu durumdan. Siyah olan ise birinci delikle pek mutlu. Ikisinin de pacalari yere degmiyor. Mavi olani birinci delikle giydigimde huzursuz oluyor donum. Lastik kismi gozukmesin diye uzun seyler giyiyorum uzerime. Kollarimi kaldirmazsam sorun yok.

- 3 dakika daha caldim

Monday, October 13, 2008

Parti programlari

Herkes duzgun bir seyler yazmamizi bekliyor; haklilar da! Aktutun 3 kere basilmis; Tuncay Ozkan 32.Gun`e cikip bas bas "parti kurup 16 milyon oy alacagim" demis; Osman Pamukoglu`nun aciklamalarina Tayyip Erdogan "sehit kanlari uzerinden siyaset..." diye laf atmis iken asktan meskten ne soz ediyorsun herackles kardesim? Nerede yasiyorsun sen?

O zaman gelin parti programlarindan konusalim. Sevgili arkadasim Engin ile Pamukoglu`nun programinin ne kadar ciliz oldugu uzerine konusuyorduk ki dedim bir de gidip diger partilere bakayim.

Bizimkiler biraz okuzdur. Parti programinin gazeteciler disinda okunmadigini bildikleri icin aydan inen cumlelerle kurarlar. Bence parti programi 3 cesit olmalidir.

1. Herkese hitap eden:
Burada amac kisa ve oz sekilde "durum nedir, biz gelirsek ne olacaktir"i anlatan ve 30-40 sayfayi gecmeyen; istenildigi zaman sadece bolum bolum de okunabilecek sekilde internet ortamina konulan bir metin hazirlamak olmalidir. Ayrica bunlari destekleyen "internet afisleri (banner diyelim)" vb. de hazirlanmalidir. Kisa olsun, oz olsun. Bakin; gaykedi yillardir kisacik yazar da sohbetinin derinligine leke mi dustu?

2. Universitelilere hitap eden:
Ortalama 100-150 sayfalik kaynakcali bir metin. Bu metinde terminoloji bir adim yukseltilmeli; benzer sorunlara kimlerin nasil yaklastigi, kendilerinin nasil yaklasacagi acikca dile getirilmelidir.

3. Konunun uzmanlarina hitap eden:
Bunda ise partinin kadrolarinin bilgi birikimini ve yorumlama, uretme surecini ortaya cikartan ve surekli yenilenen en az 250-300 sayfalik; bilimsel icerikli teorilere atifta bulunan ve rakamlar, tablolar, grafiklerle zenginlestirilmis bir metin.

Ama nerde bizde bunu yapacak parti?

yapilir mi?

Arkadasin birisinin cani birkac gundur sIkkIndi. Dedim hayirdir? Anlatmaya basladi:
Bizimkisi annesi ve babasini biraz "uygunsuz" pozisyonda yakalamis. Durup durup:

- Ulan anama yapilir mi bu!

diye sinirli sinirli anlatiyordu.

:-)

Sunday, October 12, 2008

Her iliskide biraz...

Once

"...yani farkli olursak olmaz mi diyorsun? Neden olmasin ki? Bence fark bir ahenktir."

Sonra

"... Bu işin yümeyecegini düşünüyorum... birlikte aynı müziği dinlerken, alışveriş yaparken, yemek yerken o kadar farklı noktalardayız ki.. "

Saturday, October 11, 2008

Herackles de sarhos olur

Onumde Zubrowka; kulagimda kesik cayir:

Aman ben yandım
Yandım yandım yandım
Ellerin köyünde
Aldandım kaldım

:-)

Beyni uyusmus M.A.Birand

Amca Cin`de gezdigi yerleri anlatiyor:

"Ardından, İmparatorların yine aynı büyüklükteki yazlık saraylarına ve oradan da Cennet Tapınağına (Temple of Heaven) geçtik."

Iyi de babacim eger amacin parantez icinde Cennet Tapinagi`nin orjinal ismini vermekse niye Cincesini yazmiyorsun latin harflerle de Ingilizcesini yaziyorsun. Ne alaka?

Thursday, October 9, 2008

helal et

Hz.Muhammed "Ilim Cin`de de olsa gidin" demis; Diyanet "etlerin nasil kesildigi onemlidir; islami usullere gore degilse olmaz" demis.
Yani simdi Allah "Ilim Cinde`de olsa gidin ama islami usullere gore kesilmemisse orada et yemeyin" mi demis?

Islam`da reform olmaz diyenlere de Milli Egitim Bakani`nin su vecis sozuyle seslenerek bitirelim yazimizi:

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, “Biz çocuklarımıza öğrencilerimize, öğretmenlerimize, 'ilim Çin'de de olsa gidin alın' demiyoruz. İlim Çin'de de olsa Japonya'da da olsa sizin ayağınıza getiriyoruz” dedi. (A.A., 13 Şubat 2007 )

Donem Baskani Cek Cumhuriyeti

Bizim ulkenin basbakani gerizekali! Onu secen ve hesap sormayanlar da gerizekali!
Nasil bir istir ki 80 milyonluk Turkiye got kadar Cek Cumhuriyeti`nin aylarca kicini yalayacak! Gitmeyenler alinmasin; ben gittim, gordum! (Tam M.A.Birand ve E.Ozkok tarzi bir giris oldu)
Bir boka benzemeyen bir baskentleri var. Gelismemis; ne insanlari ne de mekanlari. Ortada Ceklerden eser yok. Ne zaman ki baskentten cikarsiniz, o zaman bir seyler gorursunuz. Zenginlik yuzlerinden falan da okunmuyor. O sictigimin kisi basina gelirini de kim hesapliyorsa artik!

Simdi bu ve bunun gibi bir ton ulke-cik ile her donem baskanliginda muhabbet etmek zorundayiz. Bakanlarimiz, basbakanlarimiz gidip kic yalamak zorundalar. Bu ne bicim rezalettir!

Simdi iyi de, ben esas Rum Kesimi`ne sira geldigi zaman ne yapacaklar onu merak ediyorum. Hem ulkeyi tanima hem de basina baskan olsun!

Hadi bakalim!!!

Saturday, October 4, 2008

Osman Pamukoglu

Idami geri getirecegini soyledi.

Ne dersiniz? Oy verir misiniz?

Thursday, October 2, 2008

Yerellik...


Kulenin etrafinda gezinirken birden durdum; lan ben ne dinliyorum su anda dedim. Dinledigim parcaya baktim. Sonra donup kuleye baktim.

Ne mi dinliyordum?
- $unu

Talep

su hayattan pek bir dilegim yok.
I ile A`yi mavi yolculuga gondereyim. S ile P`yi Fransa`ya. H, Mus`a gitsin.
Ben de Adana`da metre isi kebap yiyip salgam iceyim.

Tuesday, September 30, 2008

kopek gibi

Ulan, seni kopek gibi ozledim be! Ne asktan, ne de sevgiden sadece aliskanlik ve caresizlikten.

- Senin de bayramin kutlu olsun. Hem ne demis Taffarel: Sana gore seker, bana gore Ramazan!

Monday, September 29, 2008

Ulan Andaval!

"Krizin Türkiye'yi "umdukları kadar" vurmamış olmasını, krizde Türk finans-kapitalinin "sıkı" durmasını ve sanılandan daha sağlam çıkmasını, Türk lirasının da dünyanın en güçlü paralarından biri durumuna gelmesini (dolardan azıcık daha düşük bir paradır alt tarafı), "hükümeti övmek" gibi görüneceği için, görmek istemiyorlar! Sonra günaha girerler..." (bugun, E.Ardic)

Herifi okuyorum arkadas, aylardir birileri ile dalga geciyor ve birilerinin bir seyleri soyledigini soyleyip uzerine yazi yaziyor. O soylediklerinin kim oldugunu, iddia ettigi beylik gazeteleri okudugum halde, ben anlayamadim. Eminim(!) vardir bir bildigi...

Ama artik bugun "suyunu cikardin be adam" demek zorundayim. Turk lirasi diyorsun; Turk lirasi... Nedir Turk lirasinin dolar ile yakinligi:

1 Dolar = 1.23 YTL (kaynak: TCMB)

Ne demek bu? Dur ben izah edeyim de kaz kafan calissin:

1 Dolar = 1.230.000 TL yani bir milyon iki yuz otuz bin Turk Lirasi!!!!!!!

Bu mu guc bre okuz! Sen de artik millete bok atacagina, Fransizca`dan laflar yapip yasinin getirisi olan Lefter`in maclarindan bahsedecegine adam gibi dersine calis! Iki satir oku; ogren!

Yeter be!

Canli Yayin

Yillar -hem de coook yillar- sonra radyo dinliyorum su anda. Ajda Pekkan soyluyor; "aaaayy, aaah" diyor. Vay be! Ne ses ama degil mi!

:) guldurmeyin beni allaseniz! Teyze`nin Acik Hava`daki konserine gitmistim, torpilli yerden davetiyemiz de var. Kosede Deniz Akkaya, Cem Uzan`in Shakira`nin karsisinda attigi gibi gorgusuzce gobek atiyor 2 arkadasiyla; bazi elemanlar puro iciyor bacak bacak ustune atmis falan. Sittin sene yan yana ol(a)mayacagim tipler. Neyse, olayin ozu kacmasin. Ajda Teyze parcada uzatmalara giriyor; sesin gitmedigi yerlerde arkaya oyle 2 kiz koymuslar ki ayni ses renginden uzativeriyorlar. Biz de Ajda soyluyor saniyoruz. Nerdeeee; olay pazarlama anacim, pazarlama!

Edit: Simdi de Mustafa Sandal soyluyor :) Bunun da bir uzun hava soylemesi vardi. Ulan ne guldum simdi ha!

Edit 2: Program yapimcisi -DJ- konusmaya basladi, sagdan soldan kopardigi gazete parcalarini okuyor; uzerine de sacma sapan yorumlar yapiyor. Soyledigine gore Istanbul bosalmis, en uzak yerlere bile 15dk icinde gidilebiliyormus. Ulan salak! Kime gore en uzak?

Sunday, September 28, 2008

Sayin Hocam! Evet Hocam!

Televizyonda rastlamissinizdir; bir Prof cikar ve bazi konularda aciklamalarda bulunur. Sunucu ve varsa soru soran seyirciler de "hocam" diye hitap ederler. Iyi de mesela iktisat prof`u cikip saglikli besinlerden bahsedince onu "Prof.Dr." diye tanitmak sahtekarlik degil mi? Adam tip doktoru mu? Ya da Haydar Bas iktisat kitabi yaziyor; "prof" unvanini kullaniyor. Yahu senin proflugun iktisattan degil ki!

Ne sahtekarsiniz yahu!

Friday, September 26, 2008

genclik iste

"(n)ayir, (n)olamaz" diye konusulan Turk filmleri ile dalga gecerler ama bagira bagira:

(ğı)Allah
ım (ğı)Allahım
(ğı)Ateslere yürüyorum
(ğı)Allah
ım acı ile
(ğı)Ask ile büyüyorum...
diye sarki soylerler...

cinsler iste!

Thursday, September 25, 2008

Tuesday, September 23, 2008

Islamiyet meselesi neden herkesle tartisilmaz?

Bir gun adamin biri oturmus dinleniyormus. Simit satan birisi yaklasip "namaza kadar gidecegim, tezgahima bakar misin?" demis. Adam olumlu yanit vermis ve bir sure sonra simitci namazdan donup adamla konusmaya baslamis. Konusma, sonunda oyle bir noktaya varmis ki simitcinin islamiyet ile ilgili supheleri ve buna mukabil sorularinin da derinligi hizla artmaya baslamis. Yaklasik 2 saatlik bir konusmanin sonunda simitci:

- "E bileydim cennet cehennem yok, ben bu dunyanin anasini bellerdim" demis.


Demem o ki bazilarina afyon da lazim!

Yogun istek uzerine: Eski kiz arkadaslarim!

1. Alysee ve arkadasi Selina: cok rukustu



2. Rebecca: anne yarisi


3. Kalin: yirtigin tekiydi!


4. Karinna: ispanyol olduguna kim inanir?


5. Namyoung Yu: guney korece`yi ondan ogrenmistim. cok seker bir kizdi.


oyle yani...

Fiyatlara bak!


Dedim 40 yilda bir adam gibi berbere gidelim! Demez olaydik. Ne pahaliymis yahu! Utanirim ben buna asgari ucret muadili fiyat odemeye.

Monday, September 22, 2008

Sagolun!

Ne kadar cok yazi yazan var. Dogru duzgun imla kurallarina bile bakmayan ama kendi ismini gogsunu gere gere ortaya koymaktan da utanmayan bir suru cins! Yazilarin konusu da yazarlari gibi cesit cesit: arabalar, seks malzemeleri, yemek tarifleri, sosyal politika, marka yaratma, orgu orme vb. ne ararsaniz var. Birde bunlarin uzerine aklina her geleni kb`lara doken benim gibiler var. Izin verirsen sana, burayi okumak icin omurlerinden verenlerden birine, tesekkur etmek istiyorum. O kadar yazdik, cizdik ve sen sIkIlmadan hep geldin. "Acaba bugun bir sey yazmis mi?" dedin. Bazi gunler gunde birkac defa ziyaret ettin, birden fazla yazi oldugunu gorup. Bazen de kizdin, "Yazsana be adam!" dedin. Her seye ragmen yine! geldin. Sagol, varol... Omrunden birkac dakikaya layik olabilmek ne buyuk mutluluk!

Sunday, September 21, 2008

Her gun 08-17 arasi...

basit basit basit
an basit zaman basit
yillar gecsin bak
cok zor

basit basit basit
konusmak basit dusunmek basit
yapmaya kalk ve gor
cok zor

basit basit basit
kalmak basit almak basit
ver desinler bak gor
cok zor

B.O.

Friday, September 19, 2008

Biraz daha

.
Cok yaklasti...

Wednesday, September 17, 2008

Ne olacak bu laik duzenin hali?

"AKP Bitlis Milletvekili ve Abdullah Gül’ün Başbakanlığı’nda kurulan 58. Hükümetin Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Ergezen’in 27 Mayıs 1993’te hacda yaptığı konuşmanın videosu ortaya çıktı." (hurriyet, 17.9.2008)


Baba nasil dokturmus! "Ben bu laik duzenin de, bu meclisteki vekillerin de taaa" demedigi kalmis sadece. Simdi de o meclisten, o duzenden milletvekili maaslarini cukka! Bu serefsizin herhangi bir aciklamasi olacak mi? Olacaksa ne diyecek? Ya da basbakan hazretleri bir laf edecek mi? Inanin cok merak ediyorum!

Baykal`in esinin mal varligini sormus pasam da kendisinin gecekondudan trilyona gelen servetinin hesabi yok ortada. Ulan bu keser doner de sap da doner mi acaba?


Not: Nereden biliyorum serefsiz oldugunu? Suradan

Saskinlik

Gittigim bir yerden disari cikarken kapi diye mutfaga daldim sonra da kahkaha atarak merdivenlere yoneldim. Aslinda her yeri o kadar iyi biliyordum ki ama kosede oturan kizin guzelligi karsisinda carpildim, dilim tutuldu ve soyle doya doya 4-5dk bakamadigim icin canim sIkIldi. O duygularla kacamak bakislar atip bir de ustune kapiyi bulmaya calisinca cart diye mutfaga girmis olduk.

Nedir benim bu guzel sevgim! Cok fena dostlar cok fena. Guzele bakmak sevap dedik; simdi de sevap asigi olduk. Bazen diyorum "oglum herackles, okuz musun sen! Ayip, ne bakiyorsun milletin yuzune!" diye ama olmuyor kardesim. Bazen o kadar guzel oluyorlar ki soyle bir bakasim, kivrimlarini algilayasim geliyor. Sonra yoluma devam ediyorum, hayat da akiiiiip gidiyor.

Lan ben bu kafayla 40 yasinda ne halt ederim! Adimiz subyanciya cikar vallahi! Ya da Hakko Bey gibi mankenleri belinden tutan bir tavir icerisine girerim Allah korusun!

Monday, September 15, 2008

deyu deyu....

Sol cennetin irmaklari, akar Allah deyu deyu.
Ogle namazinda gunes, yakar Allah deyu deyu.
Gec katildi bu kervana, Allahim yakindir sana,
Bir o yana bir bu yana, bakar Allah deyu deyu.

T. / 131

Friday, September 12, 2008

Sokak agziyla yaziyorum: E cus artik!

Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananları değerlendiren Avukat Ergin Cinmen, 'Diyarbakır Cezaevi'nde devlet Kürtleri Türkleştirmeye çalıştı, bunu bir soykırım olarak değerlendiriyorum' dedi. (ozgurdungem.com, 12.09.2008)

E cus artik! Bu ne lan? Her onune gelen soykirim diyor... Benimle de kucukken yeni tasindigimiz mahallede -suuut- diye dalga gecerlerdi. Aha, benim de cocuk haklarima karsi islenmis bir soykirimdir bu!

Farkindaysaniz sikkodan bir sehir olan Diyarbakir`da bu ibneler ozellikle aciklama yapiyor. Buyuk Kurdistan hayalinin baskenti olacak ya burasi! AB`nin de zaten en ilgi duydugu kentlerden bir tanesi... O yuzden herkes gidiyor burada konusuyor. Isin ilginci kentli bunlari anlamiyor; adamlar buraya "Abant" muamelesi yapiyorlar... Otobus Istanbul`daki kadife koltuklarindan kalkiyor, 100 kadar ahlaksizi buraya getirip konusturtuyor sonra da alip kiclarini zedelemeden gerisin geriye Istanbul`a gonderiyor.

Aciklama:
Diyarbakir sikkodan ama Cankiri da oyle! Sonra Erzurum da, Kars da... E oyle!
Alt/ust yapisi olmayan her yer sikkodan.

Thursday, September 11, 2008

Bekaret mi Ver Allahim Ver mi? +18 (Bazi yerlerde +15 imis)

Mesele derin, uzerinde konusan cok oldu; yillarca da soylenir. Bizim isimiz sistematik/analitik bir cozumleme yapmak. Ornegin birisi kalkip "Bir ogrenci neden dusuk not alir?" demis olsa gelecek cevaplar "Cunku xxxxx den dolayi" seklinde olur da kimse "Bunun 3 ana sebebi vardir: ogrenciden kaynaklanan sebepler, hocadan kaynaklanan sebepler ve cevreden kaynaklanan sebepler" diye baslayip aciklama yapmaya -%99 ihtimalle- girismez. Iste biz de boylesi ince bir konuda meseleye bakalim istedik.

Bu konuda bana gore dikkate alinan 4 ana sema var
1. Kisinin kendisi ya da vajinanin sahibinden kaynaklanan sebepler
2. Dini inanclardan kaynaklanan sebepler
3. Aileden kaynaklanan sebepler
4. Cevreden kaynaklanan sebepler

Simdi sirasiyla bu sebepleri derinligine inceleyelim:

1. Kisinin kendisi ya da vajinanin sahibinden kaynaklanan sebepler
Oyledir ya, "can benim canim, istedigimi yaparim" dusturunda oldugu gibi her vajina sahibinin sorumlulugundadir.

--
Devamini yazacagim da; suraya kadar nasil da normal bir sekilde okudunuz degil mi? O kadar alismisiz ki kadinlar hakkinda bile ahkam! kesen erkeklere ve erkeklerin "disi sinek ucsa" affetmeyen bir cins olduguna!

Wednesday, September 10, 2008

Mal basin!


Minik Nahla da görünüşüyle; büyüdüğünde en az annesi kadar güzel olacağının ilk işaretlerini verdi. Nahla kıvırcık saçları ve mavi gözleriyle hem annesi Halle Berry'ye hem babası Gabriel Aubry'ye hem de sarışın ve mavi gözlü olan anneannesine benzetildi. Minik kızı görenler "Hem anne hem de baba tarafının en güzel yanları Nahla'da toplanmış" yorumunu yaptı. (Hurriyet, 7 eylul)

Lan kim bu "gorenler"? Siz orada bile degilsiniz! Aldiginiz cakma magazin basini boyle mi yaziyor ABD`de? Hem allahini seversen metin yazari; soyle, bu bebegin neresi guzel? Ulan tuysuz kus yavrulari disinda eli ayagi duzgun her hayvanin yavrusu seker olur zaten ki bu da onlardan ama bunun neresi guzel!

Tuesday, September 9, 2008

Ya bi git Ayse Arman!

Ayse Arman Abla sormus Serdar Burhan Kalsın`a bu "Ortalama Amerikali aptal midir?" sorusunu. Buyrun cevabi:

Uzun yıllardır Amerika’da yaşayan Kalsın’ın cevabını okumanızı tavsiye ediyorum ve gözlerinizden öpüyorum:

"Kesinlikle palavra! Bu, kısa süreli Amerika’ya okumaya ya da çalışmaya giden Türklerin ilk intibası. Amerika’ya ayak bastığınızda kimse size ’Buyruuun!’ demiyor. Kimse sizi bulunduğunuz yerin, entelektüel camiasıyla tanıştırmıyor. Kaldı ki tanıştırsa da, sizde nerede onlarla sosyalleşecek İngilizce? Dolayısıyla siz, sizin gibi İngilizce’yi çat pat konuşan bir kısım yabancı ve onların etrafındaki hizmet sektörüne mecbur kalıyorsunuz. O kesim de haliyle çok parlak ve kültürlü değil, siz de ’Bu ortalama Amerikalı, amma salakmış!’ diyorsunuz. Oysa, Amerika’da 2.3 milyon kişinin bankada bir milyon dolardan fazla parası var. Gerçek Amerika bu. Ülkeyi yöneten, şekillendiren, üst kademede yönetici olan, Washington’a yön veren, lobi faaliyetlerinde bulunan onlar. Bizim kendimizle kıyaslayıp, ortalamanın altından bulduğumuz bilgisiz kesim, onlara da hizmet eden kesim. Amerikalı salak-malak değil yani...
" (Hurriyet, 8.9.2008)

Simdi, bu 2.3 milyon insanmis ABD`nin yonetici kesimi, falan ve filan. ABD`nin nufusu kac milyon? Uc yuz milyon (300.000.000) civarinda. Peki 2.3 milyon insan bunun yuzde kacidir? Ben soyleyeyim onu da: yaklasik %0.7`si.

Gozlerinden mi opelim simdi senin Ayse Arman biz de?

Sunday, September 7, 2008

Efendilik


Bu Japonlari pek severim: dovus sanatlarindan pornolarina kadar! Porno demisken, Fenasi Bey`in alanina mudahele gibi algilanmasin. Coooook eskilerden, cemiyettekiler bilirler, bunlar ilgili bir yazimiz olmustu. O gozlerini kapayan, hala ilginc bir saygi ile duran porno film sektorunun adi sani bilinmeyen ama gozleri cekik hanimlari bir hayli ilginc gelmistir bana.
Neyse, bu sefer konumuz bu degil tabi. Yukarida gordugunuz foto Japon Kraliyet Ailesi`nden. Su cocuklara bakar misiniz? Hele babanin "lapiska" saclarina ve biyigina!

Bu fotografta da gormus oldugunuz beklenen prensin ilk fotosu! Bu bebecik buyuyecek, kral olacak amcasi/ ablasi! Dikkat ediniz kizlar hala hanim hanimcik giyinmis; sanirsiniz seker bayramindaki harclik isteyen mahalle cocuklarindan birisi; ne kadar sade.

Bu da genis aile fotografi oluyor. Sag aciktaki ufak prens biraz daha buyumus burada! Ailemizdeki hanimlar yine sade ama zarif degiller bence. Zarafetin bendeki tanimi: guzelligin hareket hali. Bu hanimlar bence guzel degiller o sebeple de bastan kaybediyorlar ama sekerler!
Bu kadar laf soyledikten sonra kucuk prensi gormemek olur mu? Ahanda kucuk prens:

Mutlu anlar...

Bir elimde Tutunamayanlar, bir elimde Masumiyet Muzesi; ortada Kinyas ve Kayra.

Friday, September 5, 2008

Bir de Mehmet Ali Birand var! -2-

Mehmet Ali Birand`in ileri goruslulugunden bahsetmistik bir onceki yazimizda. Gelin simdi kendisinin AB meselesi hakkindaki engin goruslerine bir miktar daha egilelim:

Ne demisti Referandum`dan 2 gun once: "Siz oy verin, AB ambargolari kaldiracak"
Bakalim oylamadan sonra ne demis:

---
Nereye bakarsaniz bakin, genel bir memnuniyet havasi var. Medya'dan baslayan, bilimsel çevrelerde genisleyen, siyasi çevrelerde zafere dönüstürülen, askeri kesimlerde de keyifle sözü edilen konu, Kibris Rumlarinin düstükleri zor durum.

Türk tarafi ilk defa Kibris'ta iki ayri bölge veya iki ayri devletli bir çözümü AB'ye kabul ettirebilme sansini yakalamistir. Uluslararasi kamuoyu ilk defa “Istemediklerine göre bu adamlari neden bir arada yasamaya zorluyoruz” sorusunu kendi kendine sormaya baslamistir.

Türkiye bu sansi kaçirmamalidir.

Gereken herseyi yapmali ve Rumlarin attiklari bu hatali adimi nakit paraya (!) çevirmelidir.
Bunun da tek yolu vardir.

Tayyip Erdogan'in sürekli tekrarlamaktan memnuniyet duydugu gibi “Rumlarin bir adim önünde gidilmelidir.“

Örnegin:

- Göz boyamak gibi nitelense dahi, 3-4 bin asker çekelim. Kuzey'deki güvenligi hiçbir sekilde etkilemez.

- En az on defa geri verecegimizi açikladigimiz Maras'i iskana açalim. Ister Rum, ister Türk veya Uluslararasi firmalarin yatirim yapmasina izin verelim.

- Rumlarin Kuzey'de yazlik ev almalarina izin verelim.

- Kuzey'deki Rum yatirimlarini tesvik edelim.

- Annan planinda söz verdigimiz gibi, Karpaz'daki dini bölgeleri Rumlara açalim.

Bu listeyi uzatabiliriz.
Osmanli gibi, zafer kazanmislarin gönül zenginligi ve büyüklügü ile davranalim.

Uzun vadeli düsünelim.
Lehimize dönen bu rüzgarlari kaçirmayalim.
Yelkenlerimizi bu meltemle dolduralim...

2004, 26 Nisan
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=221501&yazarid=69

---

Vay be! Guney`in bir adim onunde gitmeliyiz degil mi? Asker cekelim, 3-4bin ceksek ne olur ki? Zaten diplomasi oyle bir sey, "yapalim bir guzellik, ne olacak" diye gidiyor degil mi? Neyse, devam edelim bakalim neler demis M.Ali Bey:


Bizde bir kesim insan, belirli bir hedefe gitmek ve amaca ulasmak için atilan her adimi “Ödün veriyor- Vatani satiyor” diye engeller. Muhalefet tutkusu veya cehaletten kaynaklanan bu yaklasim Kibris basta, her konuda öne çikiyor.

Türkiye'nin kazanmasini isteyen Türk uzmanlar, AB'deki etkin çevreler ve BM'nin deneyimli isimleriyle konustum ve söyle bir liste ile karsi karsiya geldim. Bunlari Türkiye'den kimse talep etmiyor. “Türkiye ve KKTC'nin, üzüm yemek ve nihai hedefe varabilmek amaciyla atabilecegi adimlar” olarak öneriliyor.

1. GÜNEY KIBRIS'I TANIYIN:

KKTC'yi resmen tanimis olan Türkiye'nin, Güney Kibris hükümetini de tanimasi hiçbir dezavantaj getirmez. Tam aksine Kibris'in iki bölgeli, iki ayri varliktan (Türk ve Rum) olustugu tezini perçinler. Ilerde AB içinde belirecek tüm sikintilardan kurtulunmus olur ve Ankara'nin kendine güveninin göstergesi sayilir.

2. KAPI AÇIN VE KIMLIK KARTI SORUN:

Annan planinda kabul ettiginiz gibi, sinir boyunda yeni giris çikis kapilari açin. Güney ile Kuzey arasindaki giris çikislarda pasaport istemek yerine (bu önlem KKTC'yi kabul ettirmek için konmustu. Artik gerek kalmadi, zira Kuzey farkliligini gösterdi) sadece kimlik kartinin yeterli olacagini söyleyin.

3. MARASI HEMEN AÇIN:

Bugüne kadar enaz 5 defa resmen geri verilecegi açiklanan Maras'i, Rumlar dahil Uluslararasi yatirimcilara birakin. Bu sekilde Kuzey'deki turizm yatirimlarini ve direkt turist gelmesini tesvik edin.

4. AB'YE UYUM SAGLA:

Annan planinda oldugu gbi, KKTC iç mevzuatini AB mevzuati ile uyumlu hale getirin. Aranizda hiç fark birakmayin. Bu adimlar KKTC'ye AB yatirimlari açisindan büyük yarar saglayacaktir.

5. BUGÜNKÜ SISTEMI DEGISTIRIN:

Türkiye KKTC'yi küçük bir vilayeti gibi görmekten , her yil 500 milyon dolar ulufe vererek, toplumu devlet maasi almaktan, ekonomisi bulunmayan bir varlik olmaktan kurtarmali. En önemlisi KKTC'yi giderek artan kumar ve uyusturucu dan kaynaklanan bir kara para merkezi konumundan çikarin.

6. AZ DAHI OLSA ASKER ÇEKIN:

Güvenlik kaygilarina yol açmadan, az dahi olsa bando mizika esliginde asker çekin. Kibris gibi küçücük bir ada için 35 bin asker asiridir. 5 bin asker (Dort gun once 3-4 bin idi, simdi 5 bin rica ediyor) çekilse hiçbir sakinca dogmaz, ancak dünya sasirir...

Görüstügüm uzmanlarin üstünde durduklari unsur, bu listenin istenirse uzatilabilecegi ve özellikle Annan planinda bulunanlarin tercih edilerek önemli kazanimlar elde edilebilecegi seklinde:

Bunlar maliyeti sifir olan, kolaylikla atilabilecek ve zaten Annan planinda bulunan adimlardir. Maliyeti yoktur, ancak satisi çok yüksektir. Uluslararasi sahada bedavadan puan kazanma sanati da budur.”

Oyun hakkiyla oynanmalidir. Kisir Milliyetçilik veya Ulusalcilik kaygilariyla degil, hedefe varmak için akilci ve pragmatik adimlar atilmalidir.
2004, 30 Nisan
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=221804&yazarid=69

---

Allah Allaaaah! Yahu hani EVET deyince bu Avrupa KKTC`yi taniyacakti. Ambargolari kaldiracakti. Neden bu uzmanlar(!) bizden bir seyler istiyor? Neden Mehmet Ali Bey bunlari bize anlatiyor da, gidip uzmanlara "ya kardesim, hep bana hep bana diyorsunuz. Bu is boyle olur mu? Adamlar HAYIR dedi, taviz niye bizden bekleniyor" demiyor? Yoksa meslegi mi baska?

Thursday, September 4, 2008

Besiktas`tan havuc...

Buse terör mağduruydu ama hasta yatağında Beşiktaş formasıyla poz verecek kadar sıkı bir Kartal taraftarıydı.
Bu özelliği Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören'in gözünden kaçmamış.
Demirören dün beni aradı ve "Bu kızımızın sağlık giderlerini devlet karşılıyor. Bizim orada yapabileceğimiz bir şey kalmamış ama böyle sıkı taraftarlarımızın çektiği acıyı bir nebze olsun dindirmek istiyoruz" dedi.
Demirören bu amaçla arkadaşlarını Buse'nin evine gönderdiğini ve genç kızın bundan sonraki eğitim giderlerini Beşiktaş Kulübü olarak üstlendiklerini söyledi.
Bu dostluk eli elbette Buse'ye yaşadığı olayın korkunçluğunu unutturmayacak ama yalnız olmadığını hissettirecek.
Evet, Beşiktaş Kulübü ona "Sen bizim canımızın bir parçasısın, senin acın bizim acımızdır" dedi, bence de alkışlanacak bir iş yaptı.
(Ergun Babahan, bugun)


Bundan nefret ediyorum. Biri televizyona cikar, hastadir hemen koyu fenerli olup formasiyla boy gosterir. E Fenerli yoneticiler de essek degil ya, mecburen sahip cikar.
Baskasi Galatasarayli olur, ona da sahip cikilir.
Ama kimsa Kayserisporlu olmaz, olsa da zaten haber olmaz.

Anlamiyorum bu insanlari. Ailesini de anlamiyorum. Kizin bacagi gidiyor, sicarim Besiktas`a!
Yok dostluk eliymis, yok Buse isimli kiz Besiktas`in cani imis... Siktirin lan!

Tuesday, September 2, 2008

Petek Abla Iftar Cadirinda

Kadin gotunu acar, "fulis kazanova" diye ustunu basini islatip seksi gorunmeye calisir sonra da kalkip iftar cadiri diye gerizekalilik ornegi; dinle, hayirla ilgisi olmayan bir seye "sponsor" olur. Sicarim boyle muslumanliga lan!

Uc Sene Oldu Ha!



Güvenmem

Böyle midir dünya senin bütün işlerin
Var git dünya daha sana güvenmem
Kâr yerine çoktur bana zararın
Var git dünya daha sana güvenmem

Biçare Kerem'i yandırdın nara
Arzu, Kamber için kaldı avara
Ferhat az mı külünk vurdu dağlara
Var git dünya daha sana güvenmem

Çok yiğidi sen caydırdın ahdından
Çok güzele ah çektirdin bahtından
Çok sultanı sen indirdin tahtından
Var git dünya daha sana güvenmem

Çobanoğlu arzuhalin bildirdin
Çok yiğidin gül benzini soldurdun
Aşıkları gurbet elde öldürdün
Var git dünya daha sana güvenmem

Monday, September 1, 2008

yalan-gercek

Iste romanlar gercek olmadiklari icin o kadar guzeller...

degisim

Bazen igreniyorum kadinlardan. Cok ucuz geliyorlar. Hayir, ucuz olanlarin ucuz gelmesinden bahsetmiyorum. Kadinlarin ucuz gelmesinden bahsediyorum.
Sorarim size hangi buyuk sair, hangi buyuk romanci, hangi buyuk besteci kadindir? Saymaya kalkmayin; kabul edin sadece.

Saturday, August 30, 2008

Ezilenlerin sosyalist platformu

Bu ismi duymussunuzdur. Uc bes kisi cikar, bagirir durur! Ezilenler icin "sosyalist" bir platform imis. Yalniz ezilenin kim olduguna onlar karar veriyor. Mesela "kurt sorunu" gibi bir sey oldugunu ve bunun Turklerin imha(!) politikalarina dayandigini soyluyorlar da ayni meseledeki PKK`nin kurt halkindan zorla destek topladigi donemlerde ezilenlerden hic bashetmiyorlar. Cunku bu capulcu surusu hayalperestlerin isi gucu duzenle oldugu icin, kemiksiz bir sekilde her gelene eyvallah diyorlar. Yeter ki birileri Turkiye Cumhuriyeti`nin mevcudiyetine laf soylesin, degisim -ne demekse- dillendirsin.
Bu arkadaslar, TKP gibi beyni calismayan arkadaslardir. Tarih falan da okumamislar. Isleri gucleri Lenin mi daha iyi etti Trocki mi daha iyi etti tartismasidir. Zaten ezildikleri icin onlarin yaninda olmasini istedikleri emekciler de asla onlarin yaninda olmamislardir. Turkiye`nin cok partili siyasi hayatinda bu dusunceler hicbir zaman iktidara gelememistir. Gelmeyi birak oyle %10`lari asamayip da arka kapidan giren PKK`li kurt milliyetcileri kadar bile degildirler.

Yani bu adamlar bir gun sosyalizm`in olacagina inaniyorlar ya, kicimla guluyorum! Ulan soyledikleri duzenin benzeri, yakinindan kiyisindan geceni bu zamana kadar olmamis. Bundan sonra, hele bu koyun surusuyle de olamayacagina gore ne diye bu romantizm?

Friday, August 29, 2008

melek miyiz dedik?

Rob vardi. Protestan bir arkadas; gelmis buyuk sehrin gobeginde "Pavlus buradan cikti yola, biz de Incil`in isigini yayacagiz" diyenlerin yanindaydi. Sehre indik, etrafta dolastik. Acaipti onun icin buralar. Cingene bir abla tuttu yapisti: "-bebeye yemek alin" dedi. Bufeden karisik tost ve ayran aldik. Kadin "-o ayran sevmez, kola sever" dedi. Icimden kadini oracikta oldurmek geldi. Geberseydi cok sevinirdim!

Wednesday, August 27, 2008

Ahlaki Kapitalizm ve Mustafa Akyol

Mustafa Akyol kisa bir yazisinda "sosyalizm islama uyar mi?" diyerek islam toplumlarinin gelecegini sosyalizmde degil ahlaki kapitalizm`de aramasi gerektigini belirtmis. Bunu soylerken de dogrudan bir "ahlak" ve "ahlaki kapitalizm" tanimlamasi vermemis, onun yerine soyle yazmistir:

"Oysa gerçekte, merhum Prof. Sabri Ülgener’in eserlerinde detaylıca analiz ettiği gibi; özel mülkiyeti ve miras hakkını güvence altına alan, ticareti ısrarla teşvik eden, fiyatlara narh koymayıp “serbest pazar”ın önünü açan İslamiyet, ahlaki normlara sahip bir kapitalizmle son derece uyumludur."

Ahlak ile Kapitalizm Iliskisi
Oncelikle ahlak kelimesini kullanirken iktisatin bu ise nasil baktigini bilmek gerekir. Iktisat icin ahlak diye bir degisken yoktur. Daha dogrusu, herkes icin farkli anlamlari olan ahlak, iktisat icin tek bir anlama sahiptir.
Ornegin hayat kadinligi bir istir ve cok da normaldir. Kapitalizmin bununla bir sorunu yoktur!
Porno sektoru, keza aynidir.
Kucuk sanayicinin korunmasi kapitalizmin isi degildir cunku "piyasa" bu isi halledecektir. Birakalim yapsinlardir, birakalim gecsinlerdir.
Boyle bir durumda hangi ahlaktan soz edilebilir?

Hele ki vahsi kapitalizm denilen ve "ahlaksiz kapitalizm" denilmekten israrla cekinilen bir donemde Hindistan`da Ingilizlerin yaptiklari; dokumacilarin parmaklarini kesip gozlerini cikartmalari olayi kapitalizm icin sorun degilken biz nasil ahlaklisindan bahsedebiliriz bunun?

Tabi hemen aklimiza su soru gelmektedir:
Eger kapitalizmin ahlaklisi ise islam toplumlarinin uzerine dusunmesi gereken, demek oluyor ki bir de bunun "ahlaksizi" vardir. Ya da, kendisi soylemedi ama, simdiki kapitalist anlayis ahlaksizdir.
Peki ahlakli kapitalizm ornegi var midir? Teorisi var midir? Varsa ne der? Kime gore, ne kadar ahlaki deger icerir. Neye izin verir, neye vermez?

Bunlarin cevabi olmadan, ici doldurulmadan kalkip boyle bir yazi yazmasi ne yazik ki "bilgisizlerin agzina bir parmak bal calmaktan" oteye gitmemistir. Diger konulardaki yazilarini kendisine yakin gorenlerin, belki de hic bilmedikleri derin iktisadi bir meselede verdigi bu kisa fikrini ciddiye alip inanmalari ne yazik ki hos olmayan sonuclar doguracaktir.

Daha kotusunu dusunmek istemedigim icin; izninizle...

Fransiz Opucugune Teorik Bakis

This summary is not available. Please click here to view the post.

Monday, August 25, 2008

Arzu veya igrenmek: aska dair...

Beyaz fondaki kara bir leke gibi dikkat çekicidir erkekteki dişil yanlar. Dikkat çekici olduğu kadar tahrik edici de bulanların arzu nesneleri de kendi cinsleri oluyor böylelikle. Yani cinsel çekim, şehvet belirliyor aşkın hedefini. Çekici bulduğumuz için aşık oluyoruz, aşık olduğumuz için çekici bulmuyoruz. Arzu aşktan önce geliyor.

Öte yandan arzu, bilinçli bir anın ürünüdür çünkü insan gerçekleşmesi mümkün olmayanın hayalini kurmakla tüketmez ömrünü. Film yıldızlarına, şarkıcılara, mankenlere aşık olmamamızın nedeni de budur. İnsan yalnızca ergenlikte ulaşamayacağı kişilere aşık olur, gerçekleşmesi imkansız hayaller kurar çünkü ergenlik bizim bu dünyadaki arafımızdır.


Ergenlik bu yönüyle başlı başına bir psikozdur çünkü gerçekliğin ayırtına varacak bilince henüz sahip değilizdir. Arzu ve gerçekle aynı anda tanıştığımız bir dönem olduğu için arzumuzu kimi zaman zahiri nesnelere yöneltiriz.

Fake-wake`te bizi korkutan artik bedenin beynin komutlarni dinlemeyisidir. Ergenlikte ise beynin bedenin isteklerine boyun egip, onu yari yolda birakmasidir.
Her iki durumda da korkunc bir ikilik vardir. Kendimizde iki ayri gerceklik, 2 farkli ”ben” kesfederiz. Ne zaman ki yetiskin oluruz; o zaman gerceklik dahilinde arzunun gucu, yonlecegi nesneyi secmeye yeter olmustur. Yani ask da bilinclilik halinin bir sonucudur maalesef. Her ne kadar kendimizi farkli hissetsek de eninde sonunda bir secimdir bu ve her secim gibi bilinclilik halinin bir sonucudur. Oysa sanki bambaska bir dunyada yasiyor gibi hissederken bunun bir bilincin urunu olabilir? Bilincli bir sekilde o zamanki gercekligimizden siyrilabilir miyiz? Arzumuz o zamana kadar binlerce nesneye yonlendigi halde ask bir kere gelir ve tekrari yoktur

Fake-wake' te bizi korkutan, beynimizin verdiği emirleri sadık bir köle gibi yerine getiren bedenin başkaldırısıdır. Ergenlikte bizi korkutan şeyse beynimizin bedenin isteklerine boyun eğmesi ve gerçeklik karşısında afallayıp, onu yarı yolda bırakmasıdır. Her iki durumda da korkunç bir ikililik vardır. Kendimizde iki ayrı gerçeklik, iki ayrı uç keşfederiz. Yetişkinliğe erişip, gerçekliği genel geçer kurallar dahilinde tanımladığımız vakit arzu yöneleceği nesneyi seçmeye muktedirdir artık. Yani aşk da bilinçlilik halinin bir sonucudur maalesef. Her ne kadar kendimizi bambaşka, belki de daha önce hiç hissetmediğimiz gibi hissetsek de bu bir seçimdir ve her seçim bir bilincin ürünüdür. Oysa başka bir dünyada yaşıyor gibiyizdir aşıkken. Öyleyse nasıl olur da aşk da bir bilinçlilik halinin ürünü olabilir? Bilinçli bir şekilde o zamanki gerçekliğimizden sıyrılmak mümkün mü? Arzumuz o ana dek binlerce nesneye yöneldiği halde aşk biriciktir ve tekrarı imkansızdır. Arzumuzu kendi seçtiğimiz nesnelere yönelttiğimize göre kendimize ait devasa bir seçilmişler kümesi oluştururuz fakat içlerinden hangisine aşık olacağımızı biz tayin edemeyiz. Kimimiz hiçbir zaman aşık olmaz hatta.


Arzu ve iğrenme arasında salınan bir sarkaç düşünelim. Sarkaca ilk hareketini veren meraktır. Sarkacı iğrenmeye yaklaştıran şey ise nesneyi tanımlamamızdır. İşin garibi şu ki sarkaç tekrar arzuya dönecektir. Ya nesneyi tanımladığımızı zannediyor ve sonradan yanıldığımızı anlıyoruz ya da bildiklerimizi unutuyoruz. İlk şık daha akılcı. Nesnede keşfedilecek yeni şeyler buluyor ve tekrar arzuluyoruz, ta ki onu tasvir edinceye kadar. O zaman sarkaç arzu ile iğrenmenin ortasında karar kılıyor. Sarkacın iğrenmeye tekrar dönmemesinin sebebi, iğrenmenin de arzu gibi bir bilinçlilik hali oluşundandır. Nasıl erişemeyeceğimiz nesneyi arzulamıyorsak, kurtulamayacağımızdan da iğrenmeyiz. Defalarca arzulayarak, izleyerek, koklayarak, duyarak, hissederek tamamladığımız tasviri unutmak artık mümkün değildir. Bu mahkumiyetten bizi ancak kendi gerçeklerimizin dışında, başka dünyadan bir şey yani aşk kurtarabilir ne yazık ki. İmkansızı gerçekleştirmeye muktedir olan yalnızca aşktır.

Salik Celal ya da Hasmet Asilkan

Saturday, August 23, 2008

Turban Meselesi -1-

Benim bu meselede yazmamin pek de dogru bir is olmadiginin bilincindeyim. O yuzden affiniza siginarak diyorum, demek zorundayim.


Mesele yine ortalikta gezmeye basladi. Once turbanli girisler serbest birakildi universiteye, sonra Anayasa Mahkemesi geriye dondurdu karari.
Bircok sayfada turbanli kizlarin yazilarini okudum, okuyorum. Neden bu meseleyle ic iceyiz diye bir dusunmeye baslayayim seslice:

Oncelikle bunun bir dini inanc oldugunu ve her dine esit mesafede oldugunu belirten bir duzenle yonetildigimizi bilelim. Hal boyle iken turban takanlar ile takmayanlarin universitelere girmesinde bir ayricalik olmamali. Hatta turbanli doktor, avukat, hemsire, ogretim gorevlisi de olmali. Resit olmayanlara egitim veren kurumlarda ise "dini simge etkisi" sebebiyle bu tarz giyim ve kusam olmamali. Askeriye ise malum, onlarin kurallarina da saygi gostermeliyiz.

Peki nerelerde bu is olmazmis bakalim:
-) Askeriye
-) Ilk ve orta ogretim

Yani bu konuyla ilgili okullara turbanli ogrencilerin alinmayacagi belirtilmeli. Tabi turbanli olmasi mesele degil, hicbir siyasi ve dini gorusu simgeleyen objelere sahip olmayanlar alinmali.

Is burada biter mi?
Hayir! Cunku devletin iki yuzlu olmamasi icin oncelikle bu meselenin sozde degil ozde esitlige baglanmasi lazim. Mesela Ali Bulac gibi bir cahil kalkip Metallica konserine gidenlere satanist dedigi zaman devlet ve halk onun da agzinin payini vermeli!
Peki nasil olacak bu? Soyle efendim:

- Alevilerin ibadethanelerine diyanet destek olacak! Yani alevilerin vergileri ile sunni ibadethaneleri yapimina son verilecek!
- Ramazanlarda oruc tutmayanlar linc edilmeyecek! Universiteler bu zihniyetteki yobazlardan temizlenecek!
- Turbani var diye insanin opusemeyecegi hukmune varmaya calisan ve bunun uzerinden kendince dalga gecen asagidaki fotografi (sag parcasini) yayinlayanlardan kurtulunulacak.

Bu fotografin analizini iyi yapmak lazim.
Uzerine yazi yazanlar ve bunu "kullanmaya" calisanlarin fikriyatini da derinlemesine incelemek gerekir. Memleketin sosyolojik halidir bu ve ne mutlu ki benim bunu anlayacak ne uzmanligim ne de bilgi birikimim vardir. O yuzden sorumluluk almam! :)
Lakin su kadarini soyleyebilirim ki bu insanlar turban takiyor diye icki icince ne tepki goruyorsa, mini etek giyen birisi de caminin yanindan gecince ayni tepkiyi goruyor. Cunku mini etek giyen "orospu" (!), turbani olup da opusen daha buyuk "orospudur" (!) bu fikriyattakiler icin.

Insanin ne giydigi, ne giymedigi meselesi degil bu. Bizim insanimizin kafasini degistirmesi meselesi!

Devam edecegiz...

Friday, August 22, 2008

Yedi gun kaldi

.
Lutfu kerem-i hazreti mevla ile gectik...
.....................................................................N.

Wednesday, August 20, 2008

Bir de Mehmet Ali Birand var! -1-

Insanin TRT`yi dolandirmaktan hukumlu olup Kanal D`de ana haber bulteni sunabildigi; Cumhurbaskaninin kayip trilyonlardan, dokunulmazligi sayesinde kacip da Erbakan Hoca`nin ayni suctan 12 Trilyon borcun altina girdigi bir ulkede yasadigimizdan pek ciddiye almiyorduk Mehmet Ali Birand efendiyi. Ne sanstir ki Hocali Katliami ile ilgili arsivleri gezerken eski yazilarina rastladim.

Bakin hele yilmaz AB savunucusu Kibris`taki referandumdan once neler demis:

Kimse resmen ve açikça söyliyemiyor, ancak tarih elde etmeninin ikinci anahtarinin Kibris oldugu biliniyor. Kibris’ta bir çözüm bulunabildigi taktirde, Kopenhag Kriterlerinde bu asamada büyük adimlar atilamasa dahi, Türkiye’ nin AB’ den tarih alma imkanlarinin artacagi AB kulislerinde artik açikça söyleniyor.

Kibris’ ta çözümsüzlük Türkiye’nin sadece tarih almasini imkansizlastirmakla kalmayacak, ayni zamanda hem Türkiye, hem de Kibris Türkleri için son derece önemli kayiplara da yol açacaktir.

Türkiye- AB Iliskileri hiç degilse bir süre- birkaç yil- askiya alinacak, Ege’deki eski gerginlik dönemlerine geri dönülecek, Türkiye’nin imaji yine sarsilacak, ekonominin ihtiyaci olan oksijen kaybolacagi gibi, aksine istikrar isteyen piyasalar rahatsiz olacak.

Çözümsüzlük Kibris Rumlarinin AB’ ye tek baslarina katilmalariyla sonuçlanacak ve Türk tarafinin Kibris üstündeki etkinligi tamamen kaybolacagi gibi, Türkiye’ nin ilerdeki AB tam üyeliginin kosul listesinin basina Kibris tam anlamiyla oturacaktir. Türkiye simdi bulacagi bir çözümle kazanacaklarinin tümünü, ilerdeki bir pazarlikta kaybedecektir.

2002, 24 Nisan
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2002/04/24/116757.asp

Haa, neymis yani? AB ile meselede Kibris onemli bir seymis. Peki onun icin ne yapmamiz gerekiyormus biliyor musunuz? Nereden bileceksiniz canim! Sizi gidi cahil halk siziii!!! Bakin hele kulak verin Mehmet Ali Biran Abinize de size cevap versin:

“Nasil olsa Rumlar HAYIR oyu verecek, ben neden EVET diyerek risk alayim, ben de HAYIR derim, olur biter” diye düsünenler, kendi tuzaklarina düsüyor olacaklardir.
Tam aksine simdi, HAYIR demeye hazirlananlar dahi –Rumlar plani reddedeceklerine göre- EVET oyu vermelilerdir.
EVET oyu ne kadar çok çikarsa, KKTC o oranda kazançli olacaktir. Rumlarin HAYIR’ina verilecek tek yanit Türklerin EVET’idir.

EVET diyecek bir KKTC’nin kazanimlari küçümsenmemelidir:

-) AB, ister istemez KKTC ile direkt temasa girecek, ambargolari kaldirmak zorunda kalacak ve Kuzey’i ödüllendirecektir.
-) ABD, bugüne kadarki politikasini esneklestirecek ve KKTC’nin baska ülkeler tarafindan taninmasini engellemekten vazgeçecektir.
-) KKTC’ye yatirimlar baslayacak ve ekonomik canlanma beklenmedik boyutlara ulasacaktir.

Anlayacaginiz, Türk tarafi EVET’iyle her iki olasilikta da kazanmaktadir.

2004, 24 Nisan - Mehmet Ali Birand - Kibris Yazisi
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/04/24/448438.asp

Kac sene once demis bunu? Tam 4,5 yil once. Ne demis? Evet derseniz AB size ambargoyu kaldiracak demis... Hmm!

Monday, August 18, 2008

Ask...

...[ama ask aslen] bir sebep degil,tezahürdür. Bazi insanlarin bazi yiyeceklere karsi alerjisi olur. Onu yedikleri zaman suralarinda buralarinda kizartilar çikar. Görünüse bakarsan adamin derisinde bir hastalik vardir, ama hasta olan derisi degil, sindirim organi veya karacigeridir. Ask da dogrudan bir hastalik degil, bir hastaligin görünüsüdür.Asil hastalik açiga vurulmayan sehvet duygusu…

...Ask, sehvetin estetik seklidir. Onun için daha ziyade estetik kadinlara veya kizlara karsi duyulur…

...[Ask] aslinda sehvettir, yani hayvani bir istek.
Fakat romantik bir muhayyele onu o kadar süsler ve güzellestirir ki,askin ilahi bir duygu olduguna inaniriz.Yüzlerce yildan beri bu sairane tarifleri dinleye dinleye askin insanüstü bir sey oldugunu sanmisizdir. Gerçekte sehvet isteginden baska bir sey degildir. Askin sehvetle ayni sey oldugunun kesin bir delili de vuslattan sonra ikisinin de sönmesidir.

Yillarca süren asklar vuslata erememenin, yahut çok geç ermenin, belki de asiktaki geç soguma karakterinin neticesidir…
Sevilen ne kadar güzel ve çekici olursa ask da o kadar siddetli ve uzun olur. Bazi kadinlar veya kizlar bilmeden karsisindaki erkegi delirtir. Bazilari sanatkardir. Bunu bilerek yapar. Kadin, oldukça iptidai bir yaratiktir,a ma erkegi sürüklemek bilgisinde çok ustadir. Vuslattan sonra erkegin bikacagini sezdigi için onu daha çok baglayacak türlü hünerler gösterir. Böylece ask olgunlasir. Sözün kisasi, sairin dedigi gibi: Mecnun’a cihan dopdolu Leyla görünürmüs.

Sehvet, hayatin en büyük prensibidir. Insan neslinin tükenmemesini saglar. Insan, akil ve duygu bakimindan çok üstün ve ileri oldugu için bu prensibi de olgunlastirmis,güzellestirmistir. Yiyecegini, giyecegini,barinagini güzellestirdigi gibi. Sehvet,ask haline geldikten sonra artik insanlar arasinda yaris baslamis ve beyinler, muhayyeleler gerçekte olan güzellerle kanmayarak onlari icad etmek yoluna gitmistir. Sevgiliyi asik yaratir,sonra tapar. Onda essiz güzellikler , büyüklükler bulur. Aslinda alelade bir kiz veya kadindir,ama Mecnun’un Leyla’yi görüsü gibi onu ilahlastirdikça artik ask denilen tezahür baslamistir. Bununla beraber ask lüzumlu bir seydir.
Yasamayi tatli bir hale getirdigi, ihtiras oldugu için lüzumludur.Ihtiraslar çok defa parlak ve olumlu neticeler dogurur. Siyasette , ilimde, sanatta ihtiras olmasa belki de bugünkü medeniyet olmazdi. Ask bir nevi anormal duygudur,asiklar da anormal hastalardir,ama ruh hekimligi bakimindan her büyük insan da az çok anormal sayilir. Bütün insanlar tam normal olsa insanlarin akilli ve suurlu hayvanlardan farki kalmaz.


(Doktor Binbasi Cezmi Oguz)

Sunday, August 17, 2008

"Kafatascilik" Diye Dalga Gecilen Turk Milliyetciligi

Bir onceki yazima Gaykedi`nin biraktigi bir not beni bir hayli sasirtti. Bir blogdan alintida yazarin dalga gectigi paragraf Reha Oguz Turkkan`in Turk irki uzerine bir tanimlamasiydi. Yaptigi tanimlamanin benzeri de Turk Tarih Tezi ile ilgili calismalar yapanlarin benzeri tanimlamalardi ve cok dalga gecildigi uzere kafatasi olcumlerine de dayanirdi.

Nedir bu kafatasi olcumu?
Bilmeyen cahillerin dalga gectigi bir konu olan kafatasi antropolojinin o yillarda cok uzerinde durdugu bir teknikti. Tabi bizdeki arastirma yapmaktan aciz, ellerindeki bilgisayarlari sadece porno sitelere girmeye imkan veren "teknoloji harikasi" goren cahiller ordusu iki satir okumaktan kactigi icin bu olcumlerden bir sey anlamaz, ne icin yapildigini bilemez.


Foto: Asagida belirtilecek makalenin 168. sayfasindan farkli kafatasi ornekleri.

Bu kafatasi olcumlerinde soyle denilir genel olarak: "Fiziksel antropolojide kafatası şeklinin ölçümleri önemli bir yer tutar: 65-75 arası "dolikosefal" (uzun kafataslı) 75-80 arasındakiler "mezosefal" (orta yuvarlak başlı), 80-90 ve ötesi "brekisefal" (yuvarlak kafataslı) demektir."[1]

Simdi bizdeki beyinsizler ki bunlarin merkezi cahil solcu entellerdir, bu olcumler hakkinda "iste Ataturk`un tarih dusuncesi buydu. Insanlarin kafataslarini olcuyordu. Kafatasci bunlar..." diye sacmalamaktan geri kalmazlar! Cunku okumaz bu cahiller.
Simdi gelin birlikte "The Journal of the Royal Anthropological Institute of Great Britain and Ireland" in 1924 yilindaki bir makalesine donelim.[2] Cahiller icin bir de aciklama: Bu dergi 1888`den beri yayinlanan bir antropoloji dergisidir. Derginin 1924`teki bir makalesi brekisefal (ingilizcesi Brachycephalic`dir) kafatasi adini tasiyor ve Londra Universitesi`nden bir anatomi profesorune ait. Ozellikle buralardan bir ornek verdim ki sonra kalkip "Avrupa`da bu dusunce hakimdi, Hitler vb" diye sacmalamasinlar yine!
Bu olcumler 2003 yilinda bile ABD`li antropologlar tarafindan kullanilmaktadir ama sadece eskiden yapildigi gibi tek bir amac icin degil.[3]

Bu durum ortada iken bazi gerizekalilar neden bununla dalga gecer? Yahu o tarihlerde bu mesele bilimin parcasiydi be! Gerizekali herifler... Iki satir kicinizi kaldirip makale okusaniz bunlari bilirsiniz ama sizin isiniz gucunuz bok atmak. Ne yazik ki bizim de isimiz gucumuz sizi rezil etmek oldu...

Not 1: Yarin bizim de adimizi cikartir bu cahiller surusu "kafatasci herackles" diye!
Not 2: Entelim canim; eger irkciligi elestireceksen gel beraber yapalim. Ama cahillik etme! Oku, arastir ve adam gibi elestir!


[1] Prof.Dr.Reha Oguz Turkkan, Orkun, Temmuz 2008
[2] F. G. Parsons, "The Brachycephalic Skull", The Journal of the Royal Anthropological Institute of Great Britain and Ireland, Vol. 54, (Jan. - Jun., 1924), pp. 166-182

[3] Corey S. Sparks and Richard L. Jantz "A reassessment of human cranial plasticity: Boas revisited". PNAS99 (23), November 2002, 14636–14639

Saysak

Saysaydim "11 oldu" derdim. Yuzune karsi saysaydim "11 oldun" derdim.
Hic konusmadim.

Friday, August 15, 2008

Ruh Adam

Uzun zamandir bilgisayarimda olan Atsiz`in bu onemli romanini bir turlu okumamistim. Bir kere basladim ama bilgisayarda oldugu icin okumak zor oluyordu. Her seye ragmen sonunda tekrar basladim ve ne kadar cok sey kacirdigimi uzulerek gordum. Gercekten cok degerli bir roman oldugunu dusunuyorum. Boyle bir romanin Atsiz tarafindan yazilmis olmasi ise ayri bir onem arz ediyor.

--
Bunlari dusunurken sunu da acikca soylemeliyim ki eger bir fikir anlamli ve degerliyse (ki deger kavrami subjektif oldugu icin "bana gore" diye eklemem lazim) kimden geldigi onemli degildir. Bu sebepledir ki gunahim kadar sevmedigim Apo`nun bir fikrini bile dikkate alabilirim.
Evet, bunu soyledim! Ama, ne yazik ki, az gelismis beyinlerin icerisinde soyleyebilecegim bir sey olmadigi icin uzun yillar dile getirmeyecegim bir fikir.
Tipki Selim Pusat`in kralci olmasi gibi bir sey...

Thursday, August 14, 2008

Tehcir Kanunu`nun icerigi

Bizde adettir, bilmeden konusmak. Hele "entel" gorunmek iddiasiyla orada burada boy gostermek yok mu!
Buyrun bakalim kanunun icerigi neymis:


"Tehcir Kanunu" olarak bilinen; fakat geçici kanun mahiyetinde olan ve asıl adı "Savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için asker tarafından uygulanacak önlemler hakkına geçici kanun" 27 Mayıs 1915 tarihinde kabul edilmiştir[1]. Kanun, 1 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekayi'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir[2].

Söz konusu geçici kanunun birinci maddesi; ordu, kolordu ve fırka komutanlarına, savaş sırasında Hükümetin emirlerine, ülkenin savunulmasına ve huzurun korunmasına karşı çıkanlara, silâhlı saldırı veya direnişte bulunanlara karşı derhal askeri önlem alma, tecavüz ve direniş sırasında isyancıları yok etme yetkisi vermektedir. İkinci madde ise aynı komutanlara, casusluk ve vatana ihanet ettikleri anlaşılan köy ve kasaba halkını, tek tek veya toplu halde başka yerlere sevk ve iskân ettirme yetkisi vermektedir.

10 Haziran'da çıkarılan bir kararname ile, nakledilen kişilerin mallarının nasıl tasarruf edileceği açıklandı[3]. Bir başkan ile, biri idari diğeri de maliyeci olmak üzere iki üyeden oluşan Terkedilmiş Mallar Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonların amacı boşaltılan köy ve kasabalardaki Ermenilere ait malları tespit ederek, ayrıntılı defterlerini tutmaktır. Bu defterlerden biri bölgesel kiliselerde korunacak, biri bölge yönetimine verilecek, biri de komisyonda kalacaktır. Bozulabilir eşya ile hayvanlar açık arttırma ile satılarak parası korunacaktır. Komisyon gönderilmeyen yerlerde, bildiri hükümlerini bölgelerdeki görevliler yerine getirecektir. Bu malların Ermeniler dönünceye kadar korunmasından hem komisyon, hem de bölge yöneticileri sorumlu olacaktır.


Kanuna tabi olanlar
Yer değiştirme kararı bütün Ermenilere uygulanmamıştır. Katolik ve Protestan mezhebinde bulunan Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı ordusunda subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet gören Ermeniler ile Osmanlı Bankası şubelerinde ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermeniler devlete sadık kaldıkları sürece göçe tabi tutulmamışlardır. Öte yandan, hasta, özürlü, sakat ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınlar da sevke tabi tutulmamış, yetimhaneler ve köylerde koruma altına alınarak ihtiyaçları devletçe, Göçmen Ödeneği'nden karşılanmıştır. Yer değiştirme uygulamasına tabi tutulan nüfus içerisinde yer alan Halep'teki 26.064 Ermeni nüfusu, göç ettirilenler içerisine dahil edilmemiştir.

--
----

Bitirmeden sunu da soyleyelim; bu sayfa Wiki`den aynen alindi. Guvenirligi, baska kaynaklar tarafindan test edildigi icin dildeki duzen ve hitabet sebebiyle bir daha yazmayi gerkeli gormedim.
Yalniz, siz ayni konunun ingilizce sayfasindaki duruma bakar misiniz nasil basliyor:
"The Tehcir Law was part of the special measures against the Armenian population taken by the Ottoman Empire during the Armenian Genocide. This was coupled by a second set of order given to the special organization for the elimination of the evacuated populationalso including the alleged taking care of the vacated properties"


Haa! Kim propaganda yapiyorun cevabi iste burada.

Bunlarin hepsi dururken "benim ailem, yani bundan 2 nesil oncem Ermenileri, tipki Nazilerin Almanlara karsi yaptigi gibi sirf ermeni olduklari icin kestik" diyecek insanlar, lutfen buyrun. Mantik ve bilgi dahilinde sohbet edelim...

Tuesday, August 12, 2008

Geri Gelen Mektup

ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
pervane olan kendini gizler mi alevden;
sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu...

gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
her sey silinip kayboluyorken nazarımdan
yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
ey sen ki gönüller tutusur her bakışınla!
hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince

gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,

vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!
bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...

hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
dinmez! gönlün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
dinmez! ebedi özleyişin bestesidir bu!

hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
görmek seni ukbadan eğer mümkün olsaydı.
dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
tek bendeki volkanları söndürse denizler...

hala yaşıyor gizlenerek ruhuma "kaabil";
imkanı bulunsaıdı, bütün ömre mukabil
serretmeye elden seni bir perde olurdum.
toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

mehtaplı yüzün tanrı'yı kıskandırıyordur.
en hisli siirden de örülmez bu güzellik.
yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur,
kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik

(H.N.ATSIZ)

Hocali Vs 1915

Soyle bir bakayim dedim gazete arsivlerine. Bazilarininki 2001`lere kadar uzanirken bazilari 1995`lere kadar bile gidiyor. Baktim, baktim, baktim...
Ermeni soykirimi ile ilgili hurriyet gazetesinde gozume carpan isimler oktay eksi ve emin colasan idi. Hemen Zaman`a gittim ama orada pek bir sey goremedim.
Biraz yotube`a baktim. ABD kanalinda Taner Akcam`in "Turkler Ermenileri kesti" demesine, ABD`li McCarthy`nin karsi cikmasini uzulerek seyrettim. Kim kimi savunuyor, kimi kimi ve ne ile sucluyordu.
Sonra o sozde soykirimdan kurtuldugunu soyleyen kisilerin 1-2 dk`lik video goruntulerini seyrettim. Kiliselere dolmus insanlari diri diri yakan Turklerden bahsediyorlardi... Sonra bir baskasi milyonlarca (dikkat, milyon diyorlar) dolarlik mallarinin gittiginden, Turklerin bunu kabul etmeyeceginden ve ermeni genclerinin de yillar sonra bunlari unutacagindan bahsediyorlardi.
Ust uste koyunca propagandanin en alasini yaptiklarini gordum...

Hocali katlima mi? Ondan eser yok! Arsivlerden, ne 24 ne de 25 Subat tarihlerinde yorumcularin yazilarinda bu konudan bahsettgini goremiyoruz.

Zaman Gazetesi`nde sayfalarca haber var, hakkini yemeyelim ama yorum yok. Kose yazarlari gerek duymamislar tipki sozde ermeni soykirimi`na duymadiklari gibi.
Sonra malum tez sahiplerine baktim. Onlarin da Hocali ile ilgili yazilari yok, oysa sozde soykirim ile ilgili yazilari cok.

- Siz bilir misiniz Karabag Savasi sirasinda ermenilerin yakaladiklari Azeri esirleri kobay olarak kullandiklarini? Hani nazilarin yahudilere yaptigi gibi, hatta gibisi fazla!
- Peki siz karni desilip bebegi cikartilan, onun yerine kocasinin kafasi koyulup dikilen Azeri kadindan haberdar misiniz?
- Ya da esir alinan azerilere zorla mars soylettirildiginden?
- Olulerin tekmelendigi, cinsel organlarinin kesildigi, insanlara iskence sirasinda vucutlarindan parcalarin zorla yedirtildigi, uzerine sicak demirden hac isareti basildigindan?
Cinsel organ demisken:

"Katliamdan üç hafta kadar sonra Ilıca’ya [Erzurum`un nahiyesi] giden Yarbay Gryaznov
26 Şubatta döndüğünde, bana, orada şöyle bir tabloyla karşılaştığını
anlatmıştı: “Köylere giden yollarda ve sokaklarda parçalanmış cesetler
öylece yatıyor. Önden giden her Ermeni, mutlaka gördüğü cesede
tükürüyor ve küfrediyordu.
Yaklaşık olarak 12-15 sajen kare (yaklaşık
55-70 metre kare) alandaki bir cami avlusunda 1.5 m yüksekliğinde,
öldürülmüş Türk - ihtiyar, erkek, kadın ve çocuk- cesetleriyle dolup
taşmıştı. Kadın cesetleri tecavüz izleri taşıyordu. Bazılarının cinsel
organlarına tüfek fişeği sokulmuştu
.” (1915, Rus Yarbay`in anilari `ndan bir alinti )

Tanidik geldi mi?

- Peki ya butun bu olanlarin 2 uluslararasi insan haklari orgutu tarafindan tanindigi ve Hocali`da sivillerin katledildiginin belgelendigini!

*****

Sonra biraz daha kurcaladim ve elime Murat Bardakci`nin su yazisi gecti. Bilmem kimseye derman olur mu?

"4 Nisan 2006/ Murat Bardakci / Hurriyet
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=4303304&tarih=2006-04-24

...1915 tehcirinden bu yana ilk defa yayınlanan bu listeler [yerleri degistirilen vb. kisilerin listesinden bahsediyor], uygulamanın geniş çaplı bir "yer değiştirme" olduğunu gösteriyor. Amaç, olay çıkan bölgelerdeki nüfusun başka yerlere gönderilmesidir. Meselá, Van'daki Ermeni nüfusun bir kısmı İzmit'e, İzmit Ermenilerinin bir bölümü Kütahya'ya, Kütahya'dakilerin bazıları da Afyon'a nakledilmişlerdir ve böylelikle karışıklığın büyük ölçüde yaşandığı viláyetlerdeki nüfusun azaltılmasına çalışılmıştır.
Bazı yerleşim merkezlerinden diğer illere oranla çok az sayıda yapılan nakillerin ise başka anlamı vardır: O yerleşim merkezlerinde büyük çapta olay görülmemiş, sadece küçük hadiselere sebebiyet veren kişiler sürgüne gönderilmiş ve geri kalan Ermeni nüfusa dokunulmamıştır
.

Bunun uzerine Kocaryan`in "bu isi tarihciler cozemez, hem zaten bu kadar ulke kabul etmisken bunu ispat etmek gibi bir derdimiz de yok. Bu mesele politiktir."
demesini, hem TTK uzerinden Turkiye`nin ortak heyet kurulup calisma yapilmasini hem de meselenin bagimsiz mahkemelere goturulmesini reddetmesini bilmem nasil yorumlamali?

Benim anlamadigim mesele, bu isin asil bekcisi Kocaryanlar bile "bu is politiktir, oyle tarihcilerin arastirmalarina gerek yoktur" dedigi bir durumda nasil olur da kendimizi "suclu" goruruz?

---
Bu suclu gorme ve "Ermenistan`i taniyalim, iliskileri gelistirelim, hava sahasini acalim, sinirlardan ticaret olsun ki onlar zenginlessin" laflarini durmadan soyleyenler aklimdayken arsivlerden M.Ali Birand`in yazilari gozume carpti. KKTC meselesi ozelinde AB basligi altindaki yazilariyla ilgili bir yazi da borcum olsun. Ama simdiden soyleyeyim, bizim millet ciddenunutkan, basin denilenler 3-5 soysuzlar cetesi ve Birand da buyuk yavsak!