Saturday, August 30, 2008

Ezilenlerin sosyalist platformu

Bu ismi duymussunuzdur. Uc bes kisi cikar, bagirir durur! Ezilenler icin "sosyalist" bir platform imis. Yalniz ezilenin kim olduguna onlar karar veriyor. Mesela "kurt sorunu" gibi bir sey oldugunu ve bunun Turklerin imha(!) politikalarina dayandigini soyluyorlar da ayni meseledeki PKK`nin kurt halkindan zorla destek topladigi donemlerde ezilenlerden hic bashetmiyorlar. Cunku bu capulcu surusu hayalperestlerin isi gucu duzenle oldugu icin, kemiksiz bir sekilde her gelene eyvallah diyorlar. Yeter ki birileri Turkiye Cumhuriyeti`nin mevcudiyetine laf soylesin, degisim -ne demekse- dillendirsin.
Bu arkadaslar, TKP gibi beyni calismayan arkadaslardir. Tarih falan da okumamislar. Isleri gucleri Lenin mi daha iyi etti Trocki mi daha iyi etti tartismasidir. Zaten ezildikleri icin onlarin yaninda olmasini istedikleri emekciler de asla onlarin yaninda olmamislardir. Turkiye`nin cok partili siyasi hayatinda bu dusunceler hicbir zaman iktidara gelememistir. Gelmeyi birak oyle %10`lari asamayip da arka kapidan giren PKK`li kurt milliyetcileri kadar bile degildirler.

Yani bu adamlar bir gun sosyalizm`in olacagina inaniyorlar ya, kicimla guluyorum! Ulan soyledikleri duzenin benzeri, yakinindan kiyisindan geceni bu zamana kadar olmamis. Bundan sonra, hele bu koyun surusuyle de olamayacagina gore ne diye bu romantizm?

Friday, August 29, 2008

melek miyiz dedik?

Rob vardi. Protestan bir arkadas; gelmis buyuk sehrin gobeginde "Pavlus buradan cikti yola, biz de Incil`in isigini yayacagiz" diyenlerin yanindaydi. Sehre indik, etrafta dolastik. Acaipti onun icin buralar. Cingene bir abla tuttu yapisti: "-bebeye yemek alin" dedi. Bufeden karisik tost ve ayran aldik. Kadin "-o ayran sevmez, kola sever" dedi. Icimden kadini oracikta oldurmek geldi. Geberseydi cok sevinirdim!

Wednesday, August 27, 2008

Ahlaki Kapitalizm ve Mustafa Akyol

Mustafa Akyol kisa bir yazisinda "sosyalizm islama uyar mi?" diyerek islam toplumlarinin gelecegini sosyalizmde degil ahlaki kapitalizm`de aramasi gerektigini belirtmis. Bunu soylerken de dogrudan bir "ahlak" ve "ahlaki kapitalizm" tanimlamasi vermemis, onun yerine soyle yazmistir:

"Oysa gerçekte, merhum Prof. Sabri Ülgener’in eserlerinde detaylıca analiz ettiği gibi; özel mülkiyeti ve miras hakkını güvence altına alan, ticareti ısrarla teşvik eden, fiyatlara narh koymayıp “serbest pazar”ın önünü açan İslamiyet, ahlaki normlara sahip bir kapitalizmle son derece uyumludur."

Ahlak ile Kapitalizm Iliskisi
Oncelikle ahlak kelimesini kullanirken iktisatin bu ise nasil baktigini bilmek gerekir. Iktisat icin ahlak diye bir degisken yoktur. Daha dogrusu, herkes icin farkli anlamlari olan ahlak, iktisat icin tek bir anlama sahiptir.
Ornegin hayat kadinligi bir istir ve cok da normaldir. Kapitalizmin bununla bir sorunu yoktur!
Porno sektoru, keza aynidir.
Kucuk sanayicinin korunmasi kapitalizmin isi degildir cunku "piyasa" bu isi halledecektir. Birakalim yapsinlardir, birakalim gecsinlerdir.
Boyle bir durumda hangi ahlaktan soz edilebilir?

Hele ki vahsi kapitalizm denilen ve "ahlaksiz kapitalizm" denilmekten israrla cekinilen bir donemde Hindistan`da Ingilizlerin yaptiklari; dokumacilarin parmaklarini kesip gozlerini cikartmalari olayi kapitalizm icin sorun degilken biz nasil ahlaklisindan bahsedebiliriz bunun?

Tabi hemen aklimiza su soru gelmektedir:
Eger kapitalizmin ahlaklisi ise islam toplumlarinin uzerine dusunmesi gereken, demek oluyor ki bir de bunun "ahlaksizi" vardir. Ya da, kendisi soylemedi ama, simdiki kapitalist anlayis ahlaksizdir.
Peki ahlakli kapitalizm ornegi var midir? Teorisi var midir? Varsa ne der? Kime gore, ne kadar ahlaki deger icerir. Neye izin verir, neye vermez?

Bunlarin cevabi olmadan, ici doldurulmadan kalkip boyle bir yazi yazmasi ne yazik ki "bilgisizlerin agzina bir parmak bal calmaktan" oteye gitmemistir. Diger konulardaki yazilarini kendisine yakin gorenlerin, belki de hic bilmedikleri derin iktisadi bir meselede verdigi bu kisa fikrini ciddiye alip inanmalari ne yazik ki hos olmayan sonuclar doguracaktir.

Daha kotusunu dusunmek istemedigim icin; izninizle...

Fransiz Opucugune Teorik Bakis

This summary is not available. Please click here to view the post.

Monday, August 25, 2008

Arzu veya igrenmek: aska dair...

Beyaz fondaki kara bir leke gibi dikkat çekicidir erkekteki dişil yanlar. Dikkat çekici olduğu kadar tahrik edici de bulanların arzu nesneleri de kendi cinsleri oluyor böylelikle. Yani cinsel çekim, şehvet belirliyor aşkın hedefini. Çekici bulduğumuz için aşık oluyoruz, aşık olduğumuz için çekici bulmuyoruz. Arzu aşktan önce geliyor.

Öte yandan arzu, bilinçli bir anın ürünüdür çünkü insan gerçekleşmesi mümkün olmayanın hayalini kurmakla tüketmez ömrünü. Film yıldızlarına, şarkıcılara, mankenlere aşık olmamamızın nedeni de budur. İnsan yalnızca ergenlikte ulaşamayacağı kişilere aşık olur, gerçekleşmesi imkansız hayaller kurar çünkü ergenlik bizim bu dünyadaki arafımızdır.


Ergenlik bu yönüyle başlı başına bir psikozdur çünkü gerçekliğin ayırtına varacak bilince henüz sahip değilizdir. Arzu ve gerçekle aynı anda tanıştığımız bir dönem olduğu için arzumuzu kimi zaman zahiri nesnelere yöneltiriz.

Fake-wake`te bizi korkutan artik bedenin beynin komutlarni dinlemeyisidir. Ergenlikte ise beynin bedenin isteklerine boyun egip, onu yari yolda birakmasidir.
Her iki durumda da korkunc bir ikilik vardir. Kendimizde iki ayri gerceklik, 2 farkli ”ben” kesfederiz. Ne zaman ki yetiskin oluruz; o zaman gerceklik dahilinde arzunun gucu, yonlecegi nesneyi secmeye yeter olmustur. Yani ask da bilinclilik halinin bir sonucudur maalesef. Her ne kadar kendimizi farkli hissetsek de eninde sonunda bir secimdir bu ve her secim gibi bilinclilik halinin bir sonucudur. Oysa sanki bambaska bir dunyada yasiyor gibi hissederken bunun bir bilincin urunu olabilir? Bilincli bir sekilde o zamanki gercekligimizden siyrilabilir miyiz? Arzumuz o zamana kadar binlerce nesneye yonlendigi halde ask bir kere gelir ve tekrari yoktur

Fake-wake' te bizi korkutan, beynimizin verdiği emirleri sadık bir köle gibi yerine getiren bedenin başkaldırısıdır. Ergenlikte bizi korkutan şeyse beynimizin bedenin isteklerine boyun eğmesi ve gerçeklik karşısında afallayıp, onu yarı yolda bırakmasıdır. Her iki durumda da korkunç bir ikililik vardır. Kendimizde iki ayrı gerçeklik, iki ayrı uç keşfederiz. Yetişkinliğe erişip, gerçekliği genel geçer kurallar dahilinde tanımladığımız vakit arzu yöneleceği nesneyi seçmeye muktedirdir artık. Yani aşk da bilinçlilik halinin bir sonucudur maalesef. Her ne kadar kendimizi bambaşka, belki de daha önce hiç hissetmediğimiz gibi hissetsek de bu bir seçimdir ve her seçim bir bilincin ürünüdür. Oysa başka bir dünyada yaşıyor gibiyizdir aşıkken. Öyleyse nasıl olur da aşk da bir bilinçlilik halinin ürünü olabilir? Bilinçli bir şekilde o zamanki gerçekliğimizden sıyrılmak mümkün mü? Arzumuz o ana dek binlerce nesneye yöneldiği halde aşk biriciktir ve tekrarı imkansızdır. Arzumuzu kendi seçtiğimiz nesnelere yönelttiğimize göre kendimize ait devasa bir seçilmişler kümesi oluştururuz fakat içlerinden hangisine aşık olacağımızı biz tayin edemeyiz. Kimimiz hiçbir zaman aşık olmaz hatta.


Arzu ve iğrenme arasında salınan bir sarkaç düşünelim. Sarkaca ilk hareketini veren meraktır. Sarkacı iğrenmeye yaklaştıran şey ise nesneyi tanımlamamızdır. İşin garibi şu ki sarkaç tekrar arzuya dönecektir. Ya nesneyi tanımladığımızı zannediyor ve sonradan yanıldığımızı anlıyoruz ya da bildiklerimizi unutuyoruz. İlk şık daha akılcı. Nesnede keşfedilecek yeni şeyler buluyor ve tekrar arzuluyoruz, ta ki onu tasvir edinceye kadar. O zaman sarkaç arzu ile iğrenmenin ortasında karar kılıyor. Sarkacın iğrenmeye tekrar dönmemesinin sebebi, iğrenmenin de arzu gibi bir bilinçlilik hali oluşundandır. Nasıl erişemeyeceğimiz nesneyi arzulamıyorsak, kurtulamayacağımızdan da iğrenmeyiz. Defalarca arzulayarak, izleyerek, koklayarak, duyarak, hissederek tamamladığımız tasviri unutmak artık mümkün değildir. Bu mahkumiyetten bizi ancak kendi gerçeklerimizin dışında, başka dünyadan bir şey yani aşk kurtarabilir ne yazık ki. İmkansızı gerçekleştirmeye muktedir olan yalnızca aşktır.

Salik Celal ya da Hasmet Asilkan

Saturday, August 23, 2008

Turban Meselesi -1-

Benim bu meselede yazmamin pek de dogru bir is olmadiginin bilincindeyim. O yuzden affiniza siginarak diyorum, demek zorundayim.


Mesele yine ortalikta gezmeye basladi. Once turbanli girisler serbest birakildi universiteye, sonra Anayasa Mahkemesi geriye dondurdu karari.
Bircok sayfada turbanli kizlarin yazilarini okudum, okuyorum. Neden bu meseleyle ic iceyiz diye bir dusunmeye baslayayim seslice:

Oncelikle bunun bir dini inanc oldugunu ve her dine esit mesafede oldugunu belirten bir duzenle yonetildigimizi bilelim. Hal boyle iken turban takanlar ile takmayanlarin universitelere girmesinde bir ayricalik olmamali. Hatta turbanli doktor, avukat, hemsire, ogretim gorevlisi de olmali. Resit olmayanlara egitim veren kurumlarda ise "dini simge etkisi" sebebiyle bu tarz giyim ve kusam olmamali. Askeriye ise malum, onlarin kurallarina da saygi gostermeliyiz.

Peki nerelerde bu is olmazmis bakalim:
-) Askeriye
-) Ilk ve orta ogretim

Yani bu konuyla ilgili okullara turbanli ogrencilerin alinmayacagi belirtilmeli. Tabi turbanli olmasi mesele degil, hicbir siyasi ve dini gorusu simgeleyen objelere sahip olmayanlar alinmali.

Is burada biter mi?
Hayir! Cunku devletin iki yuzlu olmamasi icin oncelikle bu meselenin sozde degil ozde esitlige baglanmasi lazim. Mesela Ali Bulac gibi bir cahil kalkip Metallica konserine gidenlere satanist dedigi zaman devlet ve halk onun da agzinin payini vermeli!
Peki nasil olacak bu? Soyle efendim:

- Alevilerin ibadethanelerine diyanet destek olacak! Yani alevilerin vergileri ile sunni ibadethaneleri yapimina son verilecek!
- Ramazanlarda oruc tutmayanlar linc edilmeyecek! Universiteler bu zihniyetteki yobazlardan temizlenecek!
- Turbani var diye insanin opusemeyecegi hukmune varmaya calisan ve bunun uzerinden kendince dalga gecen asagidaki fotografi (sag parcasini) yayinlayanlardan kurtulunulacak.

Bu fotografin analizini iyi yapmak lazim.
Uzerine yazi yazanlar ve bunu "kullanmaya" calisanlarin fikriyatini da derinlemesine incelemek gerekir. Memleketin sosyolojik halidir bu ve ne mutlu ki benim bunu anlayacak ne uzmanligim ne de bilgi birikimim vardir. O yuzden sorumluluk almam! :)
Lakin su kadarini soyleyebilirim ki bu insanlar turban takiyor diye icki icince ne tepki goruyorsa, mini etek giyen birisi de caminin yanindan gecince ayni tepkiyi goruyor. Cunku mini etek giyen "orospu" (!), turbani olup da opusen daha buyuk "orospudur" (!) bu fikriyattakiler icin.

Insanin ne giydigi, ne giymedigi meselesi degil bu. Bizim insanimizin kafasini degistirmesi meselesi!

Devam edecegiz...

Friday, August 22, 2008

Yedi gun kaldi

.
Lutfu kerem-i hazreti mevla ile gectik...
.....................................................................N.

Wednesday, August 20, 2008

Bir de Mehmet Ali Birand var! -1-

Insanin TRT`yi dolandirmaktan hukumlu olup Kanal D`de ana haber bulteni sunabildigi; Cumhurbaskaninin kayip trilyonlardan, dokunulmazligi sayesinde kacip da Erbakan Hoca`nin ayni suctan 12 Trilyon borcun altina girdigi bir ulkede yasadigimizdan pek ciddiye almiyorduk Mehmet Ali Birand efendiyi. Ne sanstir ki Hocali Katliami ile ilgili arsivleri gezerken eski yazilarina rastladim.

Bakin hele yilmaz AB savunucusu Kibris`taki referandumdan once neler demis:

Kimse resmen ve açikça söyliyemiyor, ancak tarih elde etmeninin ikinci anahtarinin Kibris oldugu biliniyor. Kibris’ta bir çözüm bulunabildigi taktirde, Kopenhag Kriterlerinde bu asamada büyük adimlar atilamasa dahi, Türkiye’ nin AB’ den tarih alma imkanlarinin artacagi AB kulislerinde artik açikça söyleniyor.

Kibris’ ta çözümsüzlük Türkiye’nin sadece tarih almasini imkansizlastirmakla kalmayacak, ayni zamanda hem Türkiye, hem de Kibris Türkleri için son derece önemli kayiplara da yol açacaktir.

Türkiye- AB Iliskileri hiç degilse bir süre- birkaç yil- askiya alinacak, Ege’deki eski gerginlik dönemlerine geri dönülecek, Türkiye’nin imaji yine sarsilacak, ekonominin ihtiyaci olan oksijen kaybolacagi gibi, aksine istikrar isteyen piyasalar rahatsiz olacak.

Çözümsüzlük Kibris Rumlarinin AB’ ye tek baslarina katilmalariyla sonuçlanacak ve Türk tarafinin Kibris üstündeki etkinligi tamamen kaybolacagi gibi, Türkiye’ nin ilerdeki AB tam üyeliginin kosul listesinin basina Kibris tam anlamiyla oturacaktir. Türkiye simdi bulacagi bir çözümle kazanacaklarinin tümünü, ilerdeki bir pazarlikta kaybedecektir.

2002, 24 Nisan
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2002/04/24/116757.asp

Haa, neymis yani? AB ile meselede Kibris onemli bir seymis. Peki onun icin ne yapmamiz gerekiyormus biliyor musunuz? Nereden bileceksiniz canim! Sizi gidi cahil halk siziii!!! Bakin hele kulak verin Mehmet Ali Biran Abinize de size cevap versin:

“Nasil olsa Rumlar HAYIR oyu verecek, ben neden EVET diyerek risk alayim, ben de HAYIR derim, olur biter” diye düsünenler, kendi tuzaklarina düsüyor olacaklardir.
Tam aksine simdi, HAYIR demeye hazirlananlar dahi –Rumlar plani reddedeceklerine göre- EVET oyu vermelilerdir.
EVET oyu ne kadar çok çikarsa, KKTC o oranda kazançli olacaktir. Rumlarin HAYIR’ina verilecek tek yanit Türklerin EVET’idir.

EVET diyecek bir KKTC’nin kazanimlari küçümsenmemelidir:

-) AB, ister istemez KKTC ile direkt temasa girecek, ambargolari kaldirmak zorunda kalacak ve Kuzey’i ödüllendirecektir.
-) ABD, bugüne kadarki politikasini esneklestirecek ve KKTC’nin baska ülkeler tarafindan taninmasini engellemekten vazgeçecektir.
-) KKTC’ye yatirimlar baslayacak ve ekonomik canlanma beklenmedik boyutlara ulasacaktir.

Anlayacaginiz, Türk tarafi EVET’iyle her iki olasilikta da kazanmaktadir.

2004, 24 Nisan - Mehmet Ali Birand - Kibris Yazisi
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/04/24/448438.asp

Kac sene once demis bunu? Tam 4,5 yil once. Ne demis? Evet derseniz AB size ambargoyu kaldiracak demis... Hmm!

Monday, August 18, 2008

Ask...

...[ama ask aslen] bir sebep degil,tezahürdür. Bazi insanlarin bazi yiyeceklere karsi alerjisi olur. Onu yedikleri zaman suralarinda buralarinda kizartilar çikar. Görünüse bakarsan adamin derisinde bir hastalik vardir, ama hasta olan derisi degil, sindirim organi veya karacigeridir. Ask da dogrudan bir hastalik degil, bir hastaligin görünüsüdür.Asil hastalik açiga vurulmayan sehvet duygusu…

...Ask, sehvetin estetik seklidir. Onun için daha ziyade estetik kadinlara veya kizlara karsi duyulur…

...[Ask] aslinda sehvettir, yani hayvani bir istek.
Fakat romantik bir muhayyele onu o kadar süsler ve güzellestirir ki,askin ilahi bir duygu olduguna inaniriz.Yüzlerce yildan beri bu sairane tarifleri dinleye dinleye askin insanüstü bir sey oldugunu sanmisizdir. Gerçekte sehvet isteginden baska bir sey degildir. Askin sehvetle ayni sey oldugunun kesin bir delili de vuslattan sonra ikisinin de sönmesidir.

Yillarca süren asklar vuslata erememenin, yahut çok geç ermenin, belki de asiktaki geç soguma karakterinin neticesidir…
Sevilen ne kadar güzel ve çekici olursa ask da o kadar siddetli ve uzun olur. Bazi kadinlar veya kizlar bilmeden karsisindaki erkegi delirtir. Bazilari sanatkardir. Bunu bilerek yapar. Kadin, oldukça iptidai bir yaratiktir,a ma erkegi sürüklemek bilgisinde çok ustadir. Vuslattan sonra erkegin bikacagini sezdigi için onu daha çok baglayacak türlü hünerler gösterir. Böylece ask olgunlasir. Sözün kisasi, sairin dedigi gibi: Mecnun’a cihan dopdolu Leyla görünürmüs.

Sehvet, hayatin en büyük prensibidir. Insan neslinin tükenmemesini saglar. Insan, akil ve duygu bakimindan çok üstün ve ileri oldugu için bu prensibi de olgunlastirmis,güzellestirmistir. Yiyecegini, giyecegini,barinagini güzellestirdigi gibi. Sehvet,ask haline geldikten sonra artik insanlar arasinda yaris baslamis ve beyinler, muhayyeleler gerçekte olan güzellerle kanmayarak onlari icad etmek yoluna gitmistir. Sevgiliyi asik yaratir,sonra tapar. Onda essiz güzellikler , büyüklükler bulur. Aslinda alelade bir kiz veya kadindir,ama Mecnun’un Leyla’yi görüsü gibi onu ilahlastirdikça artik ask denilen tezahür baslamistir. Bununla beraber ask lüzumlu bir seydir.
Yasamayi tatli bir hale getirdigi, ihtiras oldugu için lüzumludur.Ihtiraslar çok defa parlak ve olumlu neticeler dogurur. Siyasette , ilimde, sanatta ihtiras olmasa belki de bugünkü medeniyet olmazdi. Ask bir nevi anormal duygudur,asiklar da anormal hastalardir,ama ruh hekimligi bakimindan her büyük insan da az çok anormal sayilir. Bütün insanlar tam normal olsa insanlarin akilli ve suurlu hayvanlardan farki kalmaz.


(Doktor Binbasi Cezmi Oguz)

Sunday, August 17, 2008

"Kafatascilik" Diye Dalga Gecilen Turk Milliyetciligi

Bir onceki yazima Gaykedi`nin biraktigi bir not beni bir hayli sasirtti. Bir blogdan alintida yazarin dalga gectigi paragraf Reha Oguz Turkkan`in Turk irki uzerine bir tanimlamasiydi. Yaptigi tanimlamanin benzeri de Turk Tarih Tezi ile ilgili calismalar yapanlarin benzeri tanimlamalardi ve cok dalga gecildigi uzere kafatasi olcumlerine de dayanirdi.

Nedir bu kafatasi olcumu?
Bilmeyen cahillerin dalga gectigi bir konu olan kafatasi antropolojinin o yillarda cok uzerinde durdugu bir teknikti. Tabi bizdeki arastirma yapmaktan aciz, ellerindeki bilgisayarlari sadece porno sitelere girmeye imkan veren "teknoloji harikasi" goren cahiller ordusu iki satir okumaktan kactigi icin bu olcumlerden bir sey anlamaz, ne icin yapildigini bilemez.


Foto: Asagida belirtilecek makalenin 168. sayfasindan farkli kafatasi ornekleri.

Bu kafatasi olcumlerinde soyle denilir genel olarak: "Fiziksel antropolojide kafatası şeklinin ölçümleri önemli bir yer tutar: 65-75 arası "dolikosefal" (uzun kafataslı) 75-80 arasındakiler "mezosefal" (orta yuvarlak başlı), 80-90 ve ötesi "brekisefal" (yuvarlak kafataslı) demektir."[1]

Simdi bizdeki beyinsizler ki bunlarin merkezi cahil solcu entellerdir, bu olcumler hakkinda "iste Ataturk`un tarih dusuncesi buydu. Insanlarin kafataslarini olcuyordu. Kafatasci bunlar..." diye sacmalamaktan geri kalmazlar! Cunku okumaz bu cahiller.
Simdi gelin birlikte "The Journal of the Royal Anthropological Institute of Great Britain and Ireland" in 1924 yilindaki bir makalesine donelim.[2] Cahiller icin bir de aciklama: Bu dergi 1888`den beri yayinlanan bir antropoloji dergisidir. Derginin 1924`teki bir makalesi brekisefal (ingilizcesi Brachycephalic`dir) kafatasi adini tasiyor ve Londra Universitesi`nden bir anatomi profesorune ait. Ozellikle buralardan bir ornek verdim ki sonra kalkip "Avrupa`da bu dusunce hakimdi, Hitler vb" diye sacmalamasinlar yine!
Bu olcumler 2003 yilinda bile ABD`li antropologlar tarafindan kullanilmaktadir ama sadece eskiden yapildigi gibi tek bir amac icin degil.[3]

Bu durum ortada iken bazi gerizekalilar neden bununla dalga gecer? Yahu o tarihlerde bu mesele bilimin parcasiydi be! Gerizekali herifler... Iki satir kicinizi kaldirip makale okusaniz bunlari bilirsiniz ama sizin isiniz gucunuz bok atmak. Ne yazik ki bizim de isimiz gucumuz sizi rezil etmek oldu...

Not 1: Yarin bizim de adimizi cikartir bu cahiller surusu "kafatasci herackles" diye!
Not 2: Entelim canim; eger irkciligi elestireceksen gel beraber yapalim. Ama cahillik etme! Oku, arastir ve adam gibi elestir!


[1] Prof.Dr.Reha Oguz Turkkan, Orkun, Temmuz 2008
[2] F. G. Parsons, "The Brachycephalic Skull", The Journal of the Royal Anthropological Institute of Great Britain and Ireland, Vol. 54, (Jan. - Jun., 1924), pp. 166-182

[3] Corey S. Sparks and Richard L. Jantz "A reassessment of human cranial plasticity: Boas revisited". PNAS99 (23), November 2002, 14636–14639

Saysak

Saysaydim "11 oldu" derdim. Yuzune karsi saysaydim "11 oldun" derdim.
Hic konusmadim.

Friday, August 15, 2008

Ruh Adam

Uzun zamandir bilgisayarimda olan Atsiz`in bu onemli romanini bir turlu okumamistim. Bir kere basladim ama bilgisayarda oldugu icin okumak zor oluyordu. Her seye ragmen sonunda tekrar basladim ve ne kadar cok sey kacirdigimi uzulerek gordum. Gercekten cok degerli bir roman oldugunu dusunuyorum. Boyle bir romanin Atsiz tarafindan yazilmis olmasi ise ayri bir onem arz ediyor.

--
Bunlari dusunurken sunu da acikca soylemeliyim ki eger bir fikir anlamli ve degerliyse (ki deger kavrami subjektif oldugu icin "bana gore" diye eklemem lazim) kimden geldigi onemli degildir. Bu sebepledir ki gunahim kadar sevmedigim Apo`nun bir fikrini bile dikkate alabilirim.
Evet, bunu soyledim! Ama, ne yazik ki, az gelismis beyinlerin icerisinde soyleyebilecegim bir sey olmadigi icin uzun yillar dile getirmeyecegim bir fikir.
Tipki Selim Pusat`in kralci olmasi gibi bir sey...

Thursday, August 14, 2008

Tehcir Kanunu`nun icerigi

Bizde adettir, bilmeden konusmak. Hele "entel" gorunmek iddiasiyla orada burada boy gostermek yok mu!
Buyrun bakalim kanunun icerigi neymis:


"Tehcir Kanunu" olarak bilinen; fakat geçici kanun mahiyetinde olan ve asıl adı "Savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için asker tarafından uygulanacak önlemler hakkına geçici kanun" 27 Mayıs 1915 tarihinde kabul edilmiştir[1]. Kanun, 1 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekayi'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir[2].

Söz konusu geçici kanunun birinci maddesi; ordu, kolordu ve fırka komutanlarına, savaş sırasında Hükümetin emirlerine, ülkenin savunulmasına ve huzurun korunmasına karşı çıkanlara, silâhlı saldırı veya direnişte bulunanlara karşı derhal askeri önlem alma, tecavüz ve direniş sırasında isyancıları yok etme yetkisi vermektedir. İkinci madde ise aynı komutanlara, casusluk ve vatana ihanet ettikleri anlaşılan köy ve kasaba halkını, tek tek veya toplu halde başka yerlere sevk ve iskân ettirme yetkisi vermektedir.

10 Haziran'da çıkarılan bir kararname ile, nakledilen kişilerin mallarının nasıl tasarruf edileceği açıklandı[3]. Bir başkan ile, biri idari diğeri de maliyeci olmak üzere iki üyeden oluşan Terkedilmiş Mallar Komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonların amacı boşaltılan köy ve kasabalardaki Ermenilere ait malları tespit ederek, ayrıntılı defterlerini tutmaktır. Bu defterlerden biri bölgesel kiliselerde korunacak, biri bölge yönetimine verilecek, biri de komisyonda kalacaktır. Bozulabilir eşya ile hayvanlar açık arttırma ile satılarak parası korunacaktır. Komisyon gönderilmeyen yerlerde, bildiri hükümlerini bölgelerdeki görevliler yerine getirecektir. Bu malların Ermeniler dönünceye kadar korunmasından hem komisyon, hem de bölge yöneticileri sorumlu olacaktır.


Kanuna tabi olanlar
Yer değiştirme kararı bütün Ermenilere uygulanmamıştır. Katolik ve Protestan mezhebinde bulunan Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı ordusunda subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet gören Ermeniler ile Osmanlı Bankası şubelerinde ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermeniler devlete sadık kaldıkları sürece göçe tabi tutulmamışlardır. Öte yandan, hasta, özürlü, sakat ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınlar da sevke tabi tutulmamış, yetimhaneler ve köylerde koruma altına alınarak ihtiyaçları devletçe, Göçmen Ödeneği'nden karşılanmıştır. Yer değiştirme uygulamasına tabi tutulan nüfus içerisinde yer alan Halep'teki 26.064 Ermeni nüfusu, göç ettirilenler içerisine dahil edilmemiştir.

--
----

Bitirmeden sunu da soyleyelim; bu sayfa Wiki`den aynen alindi. Guvenirligi, baska kaynaklar tarafindan test edildigi icin dildeki duzen ve hitabet sebebiyle bir daha yazmayi gerkeli gormedim.
Yalniz, siz ayni konunun ingilizce sayfasindaki duruma bakar misiniz nasil basliyor:
"The Tehcir Law was part of the special measures against the Armenian population taken by the Ottoman Empire during the Armenian Genocide. This was coupled by a second set of order given to the special organization for the elimination of the evacuated populationalso including the alleged taking care of the vacated properties"


Haa! Kim propaganda yapiyorun cevabi iste burada.

Bunlarin hepsi dururken "benim ailem, yani bundan 2 nesil oncem Ermenileri, tipki Nazilerin Almanlara karsi yaptigi gibi sirf ermeni olduklari icin kestik" diyecek insanlar, lutfen buyrun. Mantik ve bilgi dahilinde sohbet edelim...

Tuesday, August 12, 2008

Geri Gelen Mektup

ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
pervane olan kendini gizler mi alevden;
sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu...

gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
her sey silinip kayboluyorken nazarımdan
yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
ey sen ki gönüller tutusur her bakışınla!
hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince

gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,

vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!
bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...

hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
dinmez! gönlün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
dinmez! ebedi özleyişin bestesidir bu!

hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
görmek seni ukbadan eğer mümkün olsaydı.
dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
tek bendeki volkanları söndürse denizler...

hala yaşıyor gizlenerek ruhuma "kaabil";
imkanı bulunsaıdı, bütün ömre mukabil
serretmeye elden seni bir perde olurdum.
toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

mehtaplı yüzün tanrı'yı kıskandırıyordur.
en hisli siirden de örülmez bu güzellik.
yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur,
kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik

(H.N.ATSIZ)

Hocali Vs 1915

Soyle bir bakayim dedim gazete arsivlerine. Bazilarininki 2001`lere kadar uzanirken bazilari 1995`lere kadar bile gidiyor. Baktim, baktim, baktim...
Ermeni soykirimi ile ilgili hurriyet gazetesinde gozume carpan isimler oktay eksi ve emin colasan idi. Hemen Zaman`a gittim ama orada pek bir sey goremedim.
Biraz yotube`a baktim. ABD kanalinda Taner Akcam`in "Turkler Ermenileri kesti" demesine, ABD`li McCarthy`nin karsi cikmasini uzulerek seyrettim. Kim kimi savunuyor, kimi kimi ve ne ile sucluyordu.
Sonra o sozde soykirimdan kurtuldugunu soyleyen kisilerin 1-2 dk`lik video goruntulerini seyrettim. Kiliselere dolmus insanlari diri diri yakan Turklerden bahsediyorlardi... Sonra bir baskasi milyonlarca (dikkat, milyon diyorlar) dolarlik mallarinin gittiginden, Turklerin bunu kabul etmeyeceginden ve ermeni genclerinin de yillar sonra bunlari unutacagindan bahsediyorlardi.
Ust uste koyunca propagandanin en alasini yaptiklarini gordum...

Hocali katlima mi? Ondan eser yok! Arsivlerden, ne 24 ne de 25 Subat tarihlerinde yorumcularin yazilarinda bu konudan bahsettgini goremiyoruz.

Zaman Gazetesi`nde sayfalarca haber var, hakkini yemeyelim ama yorum yok. Kose yazarlari gerek duymamislar tipki sozde ermeni soykirimi`na duymadiklari gibi.
Sonra malum tez sahiplerine baktim. Onlarin da Hocali ile ilgili yazilari yok, oysa sozde soykirim ile ilgili yazilari cok.

- Siz bilir misiniz Karabag Savasi sirasinda ermenilerin yakaladiklari Azeri esirleri kobay olarak kullandiklarini? Hani nazilarin yahudilere yaptigi gibi, hatta gibisi fazla!
- Peki siz karni desilip bebegi cikartilan, onun yerine kocasinin kafasi koyulup dikilen Azeri kadindan haberdar misiniz?
- Ya da esir alinan azerilere zorla mars soylettirildiginden?
- Olulerin tekmelendigi, cinsel organlarinin kesildigi, insanlara iskence sirasinda vucutlarindan parcalarin zorla yedirtildigi, uzerine sicak demirden hac isareti basildigindan?
Cinsel organ demisken:

"Katliamdan üç hafta kadar sonra Ilıca’ya [Erzurum`un nahiyesi] giden Yarbay Gryaznov
26 Şubatta döndüğünde, bana, orada şöyle bir tabloyla karşılaştığını
anlatmıştı: “Köylere giden yollarda ve sokaklarda parçalanmış cesetler
öylece yatıyor. Önden giden her Ermeni, mutlaka gördüğü cesede
tükürüyor ve küfrediyordu.
Yaklaşık olarak 12-15 sajen kare (yaklaşık
55-70 metre kare) alandaki bir cami avlusunda 1.5 m yüksekliğinde,
öldürülmüş Türk - ihtiyar, erkek, kadın ve çocuk- cesetleriyle dolup
taşmıştı. Kadın cesetleri tecavüz izleri taşıyordu. Bazılarının cinsel
organlarına tüfek fişeği sokulmuştu
.” (1915, Rus Yarbay`in anilari `ndan bir alinti )

Tanidik geldi mi?

- Peki ya butun bu olanlarin 2 uluslararasi insan haklari orgutu tarafindan tanindigi ve Hocali`da sivillerin katledildiginin belgelendigini!

*****

Sonra biraz daha kurcaladim ve elime Murat Bardakci`nin su yazisi gecti. Bilmem kimseye derman olur mu?

"4 Nisan 2006/ Murat Bardakci / Hurriyet
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=4303304&tarih=2006-04-24

...1915 tehcirinden bu yana ilk defa yayınlanan bu listeler [yerleri degistirilen vb. kisilerin listesinden bahsediyor], uygulamanın geniş çaplı bir "yer değiştirme" olduğunu gösteriyor. Amaç, olay çıkan bölgelerdeki nüfusun başka yerlere gönderilmesidir. Meselá, Van'daki Ermeni nüfusun bir kısmı İzmit'e, İzmit Ermenilerinin bir bölümü Kütahya'ya, Kütahya'dakilerin bazıları da Afyon'a nakledilmişlerdir ve böylelikle karışıklığın büyük ölçüde yaşandığı viláyetlerdeki nüfusun azaltılmasına çalışılmıştır.
Bazı yerleşim merkezlerinden diğer illere oranla çok az sayıda yapılan nakillerin ise başka anlamı vardır: O yerleşim merkezlerinde büyük çapta olay görülmemiş, sadece küçük hadiselere sebebiyet veren kişiler sürgüne gönderilmiş ve geri kalan Ermeni nüfusa dokunulmamıştır
.

Bunun uzerine Kocaryan`in "bu isi tarihciler cozemez, hem zaten bu kadar ulke kabul etmisken bunu ispat etmek gibi bir derdimiz de yok. Bu mesele politiktir."
demesini, hem TTK uzerinden Turkiye`nin ortak heyet kurulup calisma yapilmasini hem de meselenin bagimsiz mahkemelere goturulmesini reddetmesini bilmem nasil yorumlamali?

Benim anlamadigim mesele, bu isin asil bekcisi Kocaryanlar bile "bu is politiktir, oyle tarihcilerin arastirmalarina gerek yoktur" dedigi bir durumda nasil olur da kendimizi "suclu" goruruz?

---
Bu suclu gorme ve "Ermenistan`i taniyalim, iliskileri gelistirelim, hava sahasini acalim, sinirlardan ticaret olsun ki onlar zenginlessin" laflarini durmadan soyleyenler aklimdayken arsivlerden M.Ali Birand`in yazilari gozume carpti. KKTC meselesi ozelinde AB basligi altindaki yazilariyla ilgili bir yazi da borcum olsun. Ama simdiden soyleyeyim, bizim millet ciddenunutkan, basin denilenler 3-5 soysuzlar cetesi ve Birand da buyuk yavsak!

Empati ve Ermeni

Her zaman sevmem empati yapmayi. Sizi hareket ettirmez; kimildayamazsiniz. Hangi buyuk devlet tarih sahnesindeki yerini empatiye borcludur allasen?

Ermenistan ile olan mesele Hrant Dink ile daha bir gundeme oturdu. Kendini "ambargodan" sorumlu hissedenler Hocali Katliami`ni gormezden geldi.
Bir psikolojik savastir gidiyor. Onlarin ne yasadigi, sInIr komsumuzun dertleri, tasalari, yillar boyunca dost olmamiz ve hatta uzerine Yorgo Bacanos`dan esintilerle karismis duduk sesleri.
Abilerim, ablalarim; bunlar onlar degiller! Bir kendinize gelin!

Ermenileri sever misin?
Boyle sacma soru olur mu! Ulan elma mi bu ki severim deyince sevmis olayim hepsini. Kotu bir anin var mi diye sorsan, var derim. Galatasaray Lisesi`nde bir Daron vardi, dev gibi bir herif. Bir kere duvara dogru itmisti beni. Bak, o kotu bir aniydi ama benim aklimda "Bir Ermeninin itmesi" olarak kalmadi, Daron serefsizi olarak kaldi.
Amaaaa, sunu da yasadim. Sinemada bir cocuga memleketini sordugumda sessiz bir sekilde "Ermeniyim" demistim. Belli ki soylemekten cekiniyordu.

Peki, bu hikayeyi duyan Panter Emel kilikli dostlar; ne yapmaliyiz? Hemen kapilari acip onca ahlaksizligi ve onursuzlugu unutmali miyiz? Ya da bunu "diaspora" denilen; topraksiz, bayraksiz laf surulerinin uzerine mi atmaliyiz. E peki kardesim Fransa cumbabasini "soykirim aniti" dedikleri tarihi yalaninin onunde diken Ermenistan`in devlet buyukleri sucsuz mu?
Taaaaa Osmanli zamaninda yaptiklari ahlaksizligi tarihten ders almayarak yine ve bu sefer de Azeri kardeslerimize karsi yapan Rus destekli Ermenistan degil miydi?
Ulan niye bu kelli felli Ahmet Altan`lar, Mahcupyanlar bir gun kalkip da adam gibi Hocali Katliami uzerine yazmazlar!

E biraz dusunun kardesim artik!

Oyle orospu cocuklari var ki (e.g. Taner Akcam,Fatma Müge Göcek) bunlar bizim memleketin dilini konusup batiya yavsaklik ederek gecinirler. Bu arkadaslarin meslek hayatlari tek bir yalan uzerine kuruludur; Turkler yani biz, Ermenileri kestik. Hem de sirf Ermeni olduklari icin ne kadari varsa hepsini kestik.
Bunun yalan oldugu o kadar buyuk bir tarihi gercek ki; yine de bunu soylemekten utanmiyorlar. Isin ilginci, yalani soyledikleri yer yalani hazirlayanlarla ayni yer. Turkun Turke propagandasi diye dalga gecer ya gerizekali kose yazarlarimiz; bunlarin yaptigi da avrupalinin avrupaliya olanidir.

Bakiniz, bunun bir benzeri de nobelprize.org adresinin yotube sayfasinda ki resmi sitesinden de bulunabilir videosunda Orhan Pamuk icin, onemli isler yapan aydinlarin kimsenin soylemeye cesaret edemeyecegi seyler soyleyediginden dem vurup eklerler, Orhan Pamuk 30.000 Kurt olduruldu ve 1 milyondan fazla da Ermeni kesildi dedi ve mahkemeye cikti. Iste aslan yazar, kaplan aydin!

Ben bu tarz yalanlari 2 turlu degerlendiriyorum:
1. Turkiye`ye bok atmanin dunya uzerinde onemli bir is oldugu ve aslinda devletler bunyesinde hala sevilmedigimizi,
2. Bok atarak da olsa bizimle hala savastiklarini ve psikolojimizi bozmak icin cabaladiklarini cunku o kadar guclu oldugumuzu.

Dunya kahpe kardesim!
Benim,; yapilanlar hakkinda Ermenilerden de, Ermenistan`dan da dileyecek tek bir ozurum yoktur onlar da dilemedikce. Cunku Rusya`nin palazlamasiyla gelip Erzurum dibine kadar giren, milletin irzina gecen, camilerin icine erkekleri doldurup yakan kimdir ulan? Artik birisi de cikip soylesin ya! Onlar da yapti desin! Kesti, kiydi, irzina gecti, yagmaladi desin!!! Niye demiyorsunuz haysiyetsiz herifler!

ABD, Rusya Çin ve biz...

Gürcistan’a askeri yardım vermek, Şota’ya forma vermeye benzemez... Rusya mangalında Amerikan maşasına kömür taşımak da, varoşa kömür taşımaya benzemez.

*

Türkiye’nin başındakiler, Türkiye’nin başını büyük belaya soktu.

Ama bunu yarın yazarız...

*

Şota demişken, hazır...

Spor yazalım bugün.

*

Pekin Olimpiyatı başladı.

5 tane maskotu var.

Beibei.

Jingjing.

Huanhuan.

Yingying.

Nini.


Sevimli çizgi kahramanlar...

Dünya çocuklarının ilgisini çekebilmek için üretildiler. Biri balık, biri panda, biri antilop, biri kırlangıç, biri de alev... Hem 5 kıtayı sembolize ediyorlar, hem olimpiyat ateşini, hem Çin’in en meşhur 4 hayvanını, hem de doğa sevgisi, oyun, dostluk, neşe, iyimserlik gibi kavramları.

*

Çocuklar kolay ezberlesin, akılda kalsın diye, aynı hecenin iki kez tekrar edilmesinden oluşuyor isimleri... Bu isimlerin hecelerini tek tek, yan yana dizdiğinde şu cümle çıkıyor:

"Bei Jing Huan Ying Ni..."

Yani?

"Pekin’e hoşgeldiniz..."

*

Çok hoş di mi?

*

Bilimde, teknolojide, eğitimde, sanatta, sporda, kalkınmada dünyaya tur bindiren Çin’in, çocuklarına sunduğu toplam sembol işte bu: "Yaratıcı zeká."

*

Bush oradaydı.

Putin oradaydı.

Aliyev oradaydı.

Bizimki Bitlis’teydi.

*

Geçti kara tahtanın önüne.

Aldı tebeşiri.

Çocuklarımızın geleceği için...

Milli eğitimin sembollerini yazdı:

Oku.

Düşün.

Uygula.

Neticelendir.


*

Baş harflerini yan yana diziyorsun:

ODUN!

Yilmaz Ozdil, 12.08.2008, Hurriyet)

Monday, August 11, 2008

Sanal Seks (+18, kimilerine gore +15)

Insan bazi seyleri anlayamaz. Anlayamadigindan midir nedir, sevemez de! Iste boyle seylerden bir tanesi de sanal sekstir benim icin. Cunku seks denilen seyin dokunmadan yapilabilecegini bilsem de, oyle konusa konusa keyifli olabilmesini anlayamam.

Bu isin, benim duydugum 2 turu varmis. Ikisi de iletisim teknolojilerini kullanarak oluyor. Bir tanesi "chat" ile digeri de "telefonla". Bendeniz, ne yazik ki, ikisinin de icine girdim ve "lan sen hicbir bok bilmiyorsun" diye damgalandim. E komik geliyor, sacma geliyor hatta aptalca geliyor.
Telefonda birisine kalkip "simdi memeni optum, elim kicinda" diye konusmaktan daha gerizekalica ne olabilir? Bir de bunu yazarak yapanlar var. O daha feci... Yaziyorsun ya" dusunsene. Hatta abartalim ki daha iyi dusun. Elinde klavye, karsinda beyaz bir ekran, oraya yaziyorsun "yavrum, simdi yanindayim, elim elinde dizim dizinde, sonra dayanamadim optum, atladim, zipladim"... Bu ne lan! Bu ne!

Zamanin birisinde "deneyimsiz" oldugunu nedense soyleme ihtiyaci hisseden bir kiz arkadas adayi bana telefonda bu tarz seylerden bahsetmis, sonra da kalkip "anaaa, sen cidden bilmiyorsun" demisti. Evet, bilmiyorum kardesim. O kadar manyaklasmadim. Her ne kadar hormon hayaya vurunca, o da basa vuruyor bile olsa aklima hakim adamimdir. Girmem oyle islere...

Lakin ne yalan soyleyeyim, hikaye gibi geliyordu bana. Birinin oyle konusmasi falan... Hatta konusup kendini olaya kaptirmasi ve "simdi yanimda olmalisin..hede hodo.." demesi.
Dayanamayip kahkahayi basinca iliskinin de, o gecenin de icine sicmistim. Sonra kiz ne mi yapti? Vallahi ne yaptigini bilmiyorum, pek bir diyalog kuramadik ilerleyen gunlerde cunku...

Sunday, August 10, 2008

sarhos degil ama "a kind of"

Kendimi sarhos edip yazmayi ne kadar istemisimdir buraya. Olmadi, yapamadim. Ama ona yakin bir kivama geldim; gelmisken de yazayim dedim. Sanirim daha yaratici oluyorum.

Siz bilir misiniz Akarin nedir? 240mgr nedir bilir misiniz? Bilmezsiniz tabi. Her sabah gotundeki kuru boklari dus ile gidermeye calisanlar bilmez bunu; yumurtanin sarisini "kalori" yapar diye yemeyenler de bilmez.

Siz bilir misiniz goz yasini akitmadan aglamanin ne demek oldugunu? Gozleriniz olmadan gormek nedir bilir misiniz? Bilmezsiniz tabi. Her aksam karanliga omurlerinden bir dirhem acan yavsaklar bilmez bunu; bacaklarindaki killari cimbizla cekmeye calisan onursuzlar da bilmez.

Bir erkegin ozel hayati ne uzerine kuruludur? Kizlar uzerine. Kadin ve kiz diye bir ayrim yaptigimdan kizlar demiyorum; benim icin kiz olanlar kadinlardan biraz daha genc olanlar da ondan kiz diyorum.
Senelerden 90`lardi ki porno sektoruyle tanistim. Aslinda sadece onunla degil, bazi bazi pipi olmaktan cikan cinsel organimla tanismam da o zamana denk gelir. Kocaman memeler, uzerinde beyaz seyler, yanlarinda buyuk pipiler ve ne duygu ile donatildigi bilinmez yuzler; hepsini gormem 90`larin basina rastlar.
Ben, o yillari gecirdim sanirdim ama 90`lar her erkegin erkekligiymis ha? Bilmezdim, bilmek de istemezdim ama zorla ogrettiler. Ogrenmek istemedim; zorla gosterdiler. Gozlerimi bile kapattim inanir misiniz? ama bu sefer de dinlettiler. Sen, sizler; iyi olmak istersiniz kendi dogrulariniz icin ama iyi ne ki? Birisini sizinle yataga gelmemesi icin zorlamak ve sonra; zorlamadiginiz birisini bir yer faresinin bacaklari arasinda gormek midir iyi olmak?
Erkeklerle pek alakam yok. Ilginc de gelmiyor hicbir yerleri. Kadinlarin da! Really, I mean it! But...
Kadin vucudu hosuma gidiyor. Beni sardigi zamanki teninin sicakligi; dudaklarindaki tuzlar ki gozlerinden dokulmezse ayni tadi vermez, bir baska dunyalara goturuyor beni. Isterim ki aglasin; aglasin ve agladiktan sonra opsun beni. Tamam, votka-portakal ictikten sonra da opebilir ama goz yaslarini hicbir seye degismem!
-Merhaba ey asi ummet!...
Ramazan geliyor dostum. Yalniz oldugumu bildigim aylarda; yalniz olmadigim bir vakit geliyor. Otuz gun boyunca; sevdikce seven, kizdikca seven, sovdukce seven, saydikca seven, tapdikca seven, affetikce seven, kahrettikce seven... Senin ayin ya rab!
-ALLAH!...

Saturday, August 9, 2008

guya

Ulan guya siyaset falan yazmayacaktik.
Beni su "tatli su demokrati" cizgimden cikartan Turkiye gundemine selam olsun:

- Merhaba!

Friday, August 8, 2008

Ne okuyorum ben ya?

A Cetin Ozkirim, Dus Erimi
Ahmet Hamdi Tanpinar, 5 Sehir & Huzur
Halit Ziya Usakligil, Kirik Hayatlar
J. Henrich and R. Boyd, Foundations of Human Sociality
K. Binmore, Fun and Games
Ken`an Rifai, Zerredeki Okyanus
Pascal Richet, A Natural History of Time
Kamran Inan, Dis Politika
biraz da is guc...

Pek bir "heyecanli" seyler degil ha?

Thursday, August 7, 2008

sabah aksam...

Canim sIkIliyor, okuyorum.
Uykum gelsin diye okuyorum.
Dinlenmek icin okuyorum.
E ben zaten calisirken de okuyorum.
Ulan ne bok yiyorum ben boyle!

CHP`nin yonetilememesi

Eskilerden bir gun CHP gencligi ile ilgili bir yazi yazmistim. Akli kit bir genc -ki ismini "chp gencligi" olarak secmis- de sadece bana cevap yazmak icin usenmemis ve gidip kendisine kullanici adi ve sifre alip sunu yazmis:

":) size sadece gülüyorum, bir site ancak bu kadar berbat eleştirilebilir... hemde boyle bir sitede :D nazım hikmet düşüncesinden dolayı mahkum edilmiştir ve sürülmüştür, bizim karşı çıktığımız şey düşünce özgürlüğüdür ancak sizin kıt aklınızın alacağı gibi her aklınıza geleni soyleme özgürlüğü değildir bu.. Atatürkçülüğümü nazımı örnek vererek eleştiren bir zihniyet ya Atatürk'ü tanımıyordur ya da karalamak için başka yol bulamamıştır. sen yazılanları okuyamıyor olabilirsin ancak 5000 kişi rahatlıkla okuyabiliyorki her geçen gün üye sayısı artıyor.. bence acilen katarakt ameliyatı ol derim. ortaya konulan emeği birlik ve beraberliği içine sinderememişsin belli.. ama senin zihniyetin her geçen gün bize daha fazla şevk vermekte.. bilgine :D"


Sonra dusundum tasindim, tasinirken de CHP`nin son gunlerde Genel Kurmay (GK) ile atismasini ve Zaman`in da GK`ya sahip cikisini gorunce kendi kendime "Ne halt ediyor bu CHP?" dedim (aslinda kendi kendimeyken halt yerine bok derim ya...)

Simdi, oncelikle yukaridaki yorumdan baslayalim. Arkadas beni ciddiye almiyorsa ki ben almasam oyle yapardim, ne diye bana yorum yazmakla ugrasir. Bosver gitsin! Sidik mi yaristiriyoruz...
CHP gencligi diye bir genclik yok, varsa da ben gormedim. Nerede bunlar? Hangi sokaktalar? Kirk sene Ankara`da durdum da TKP gordum, ODP gordum, EMEP gordum de bir bunlari goremedim. Cunku baslarindaki Baykal ve ekibi genclerin onunu acmak icin degil onunu kapatmak icin ugrasiyor. Genclerdede mangal gibi yurek yerine, sidik yaristirmak icin bol miktarda laf salatasi oldugu icin ortaya bir sey cikmiyor. Simdi baska "chp gencligi" gelip cikardiklari dergilerden, uye sayilarindan, zarttan zurttan bahseder ve ben de kendisine sorarim: son 5 yilda kac rapor yazdi senin gencligin? Hangi onemli meseleye acilim getirdi? Mesela turban ile ilgili bir raporun var mi? Mesela kibris sorunu ile ilgili bir raporun var mi? Hadi bunlar buyuklerin(!) isi diyelim; universite ogrencilerinin sorunlari ile ilgili raporun var mi? Universitelerdeki egitim kalitesi uzerine bir raporun var mi? Yok! hicbiri yok! Cunku CHP gencligi tipki AKP gencliginde oldugu gibi yatiyor, miras yiyor...

CHP`nin gencligine bok atarken (!) AKP`yi falan da unutmadim. Onlarin da internet sayfasi hikaye. Ne halt ettikleri belli degil. Evinde oturan birisi onlarin projeleri hakkinda hicbir fikir sahibi olamaz, cezbetmiyor sayfalari cunku ici bos! Is yok, laf cok...

Bir de CHP gencligi cahil! Hem de zir cahil! Adam daha CHP`nin yayin organi Cumhuriyet`in Nazim Hikmet uzerine yazdiklarindan haberdar degil...

Bu kafayla anca bir bardak sarap alip, "Ankara, Ankara, guzel Ankara / Seni gormek ister her bahti kara" diye sayiklarlar...

Wednesday, August 6, 2008

Hrant Dink uzerinden kurtculuk ve dahasi!!!

Bu konuyla ilgili sasip kaldigim meselelerden bir tanesi onun olumunun acisini "sosyalist mucadelelerinde" yasatacaklarini soyleyen zirzoplardi.

Simdi de yeni bir sayfa kesfettim: Hranticinadaleticin.com yani Hrant Icin Adalet Icin.
Laf guzel, manali ve kimin yaptigina bakmaksizin onemli bir durusu temsil ediyor.

Simdi bunu kimin yaptigina bakiyoruz sayfadan ve sonuc husran. Kimmis biliyor musunuz bu isin arkasindaki aydinlik(!) gucler: Hrant`in arkadaslari. Sitede baska da bir sey soylenmiyor yazilar, dava bilgileri, kronoloji, gorseller ve onun icerisindeki su ilginc afis disinda:


Yanlis anlasilmasin; afisin Turkcesi, Ingilizcesi ve (sanirim) Ermenice olani da var ama Kurtcesi neden? Sebebi ne? Birileri de bunlari sorgulasa artik diyorum!!!
Tipki Hrant oldukten sonra sokaklara dokulen onca insanin eline kimin o suslu, kaliteli ve bir hayli masrafli olabilecek yuzlerce pankarti dagittigini sorgulamalari gerektigi gibi!!!

Saturday, August 2, 2008

Genel Egitim Uzerine Sohbet -4- SON

Herackles-Yorum: 4

Tekrar merhaba,

Cevaplarinizda, uzulerek soylemeliyim ki, kacamak bir tutum sergilediginizi ve bunu da bilgi eskikliginizden yaptiginizi gormekteyim cunku bazi yerlerde "cimbizlama" yapmissiniz.

Oncelikle:

>>>"CIA raporlarına bakmıyoruz şimdi, CIA'e her gün yüzbinlerce rapor yağıyor. Ayrıca siz de kalkınmış bir ülke örneği olarak nedense Türkiye'yi değil de Hindistan ve Pakistan'ı verdiniz. Yani siz de inanmamışsınız o CIA raporuna."

Lutfen dikkat edin, ben size CIA raporlarina bakiyoruz demedim. Cumle ne imis gelin bir kere daha bakalim:
"Insani Kalkinma Index`inden tutun da CIA raporuna kadar bakacaginiz bircok yerde Turkiye`nin bu ulkelerden daha kalkinmis bir ulke oldugu ortaya cikiyor."

Bir yelpaze sunmusum ve "suradan suraya kadar bircok yerde" demisim. Simdi sizin bu soruya cevap veremediginizi kabul ediyorum cunku siz de farkindasiniz ki biz Hindistan`dan ve Pakistan`dan daha gelismisiz bir ulkeyiz ve okur yazar oranimiz da daha yuksek. Yani sizin sorunuzu -"oyleyse bunu aciklamalisiniz"- cevaplamis oluyorum. Simdi, hal bu iken sizce yorumunuzda hatali degil misiniz? Ikna olmamanizin sebebi nedir? Biz Hindistan ve Pakistan`dan daha fazla kalkinmis bir ulke degil miyiz? (veri olarak okur yazar oranimizin yuksekligini de siz verdiniz beni yanlislamak icin halbuki)
Ben oyleyiz diyorum ve konusunda uzman bir de ornek veriyorum:
http://hdr.undp.org/en/statistics/

>>Ayrıca kalkınma ile büyümeyi ben karıştırmıyorum, biz kalkınmadan bahsediyoruz sabahtan bu yana, büyümeden değil. Sorum için hala bir cevap bekliyroum.

Sanirim cevabiniz yukarida duruyor. Eger tatmin olmadiysaniz sunu soylemeniz lazim: "Bu raporlar yanlistir, Pakistan ve Hindistan -okur yazar oranlari dusuk olmasina ragmen- Turkiye`den daha fazla kalkinmistir. Bu fikrimin kaynagi da surasidir".

Simdi, bu noktada hatali oldugunuzu lutfen arastirarak gorunuz ve kabul ediniz. Cunku bir tartisma ortaminda yanlisini kabul etmeyen bir kisinin -ki bu yanlis acikca ortada ise- saglikli bir tartisma kulturune sahip oldugunu soyleyebilecegimizi sanmiyorum. Bunu yaparken de amacimin sizi "koseye sIkIstirmak" degil bilgilendirmek oldugunu anlayacaginizi umut ediyorum.

Gelelim diger meselelere:

>>"Somut şeylerin ne oldukları noktasında pek de bir sorun yaşanmıyor zaten. Sorunu soyut kavramlar noktasında yaşıyoruz."

Sizce verdigim ornegin amaci -ki abarttigimi da soylemistim- somut kavramlarla soyutlarin karisikligini mi gostermekti? Bakiniz, cumlelerimin tamamini ya okuyorsunuz da cevap verirken bir kismini dusunce suzgecinizden gecirerek cevaplandiriyorsunuz ya da okumuyorsunuz. Cunku size en bastan beri soyledigim sey, kullandiginiz o "ince" kelimelerin anlamlarini da yanlarinda aciklamaniz. Ancak bu sekilde soyut oldugunu soylediginiz kavramlarin ayaklarini yere bastirabilirsiniz ve bu sekilde ben de size yaptigim elestirileri yapmamis olurum. Cunku elestirim, okursaniz goreceksiniz ki, kullandiginiz bazi kavramlarin anlamlarinin farkli olabilecegi ya da kisilerin o anlamlara yukledikleri siddetin farklilik yaratabilecegi ki elestirimin temeli de buna dayali idi.

>>>ki bu notada açıklama getirecek olan kişi siz de olanilirsiniz. Örneğin Erol Güngör hakkında neye dayanarak böyle bir çıkartım yapabiliyorsunuz?

Kendisinin yayinlarinin iceriginden tutun da ciktigi dergilerin Turkiyatci cizgisinden onun bu dusuncelerle baglantisini cikartiyorum. (Dikkat! Yine bir yelpaze verdim, lutfen bu sefer de "konumuz Turkiyatci cizgideki dergiler degil" demeyiniz) Ayrica, yine karsi gorus icin zayif bir nokta olarak gormeyeceginiz umuduyla durustce soyleyebilirim ki, yazilari arsivimde oldugu ve ulasma imkanim olmadigi icin hangi sayida ve hangi yazi oldugunu acikca soyleyemiyorum. Yalniz bu konuda bir sIkIntimiz yoktur sanirim cunku siz de Ziya Gokalp ekolunun etkisindeki cizgisini zaten cok once kabul etmistiniz. Yalniz anlayamadigim nokta su: benim elestirim; kavramlarin icini doldurmadiginiz icin verdiginiz isimlerin de o kavramlara gore bazilari icin farkli anlamlar ifade edebilecegi idi. Oysa "Ziya Gokalp cizgisi" konusunda hem fikirken bu elestiriyi pek de anlamlandiramadim.

>>> "Yani dusunceleri kimin dillendirdigi onemlidir." demişsiniz ama hayır değildir, önemli olan düşüncenin kendisidir.

Bir cimbizlama ornegi daha. Verdigim ornek dahilinde Turkiye ekonomisi konusunda dusunceyi kimin dillendirdigi o dusuncenin ciddiye alinip alinamayacagi konusunda referans noktadir. Bunun istisnalari olabilir lakin kalkip bir kalp profesorunun sadece kulaktan dolma bilgilerle ekonomik kalkinma hakkinda bir seyler soylemesi onu ciddiye alacagimiz anlamina gelmez. Sanirim siz, "dusuncenin icerigi bir cozumleme ile geliyor ve bilgi birikimini gosteriyorsa yine de sahibine bakmaliyiz\\\" dedigimi dusunerek bunu soylediniz. Tamamiyle bunu soylemedigimi ama her seye ragmen dusuncenin kalitesinin de kisinin bilgi birikimine bagli oldugunu cikartabiliriz. Yani kimin soyledigi yine onemli olur, cunku onu soyleyenin konu hakkindaki bilgi birikimi dusuncenin "kalitesini" etkiler. Ben bunu derken "yillarca islam dunyasini arastirmis bir yahudi, muslumanligin yorumunda gordugu yanlis uygulamalari acikliyorsa" kalkip ona karsi cikmaliyiz anlaminda soylemedim. Yani, kisinin "sifati ki burada mensubu oldugu din uzerinden yine abartarak verdim" onemli olmuyor fikrin ciddiyeti icin. Sanirim bunu, su anda, anlayabilirsiniz.


>>> Bunu sordum çünkü bir iktisatçının sosyoloji'nin çerçevesindeki birşeye karışmasına karşı çıktınız.
Kimdir bu iktisatci? Ve ne konuda karsi ciktim? Okudugum kadariyla konudaki tek iktisatci Yalcin Kucuk ve ben de onun sosyoloji cercevesindeki bir gorusune karsi ciktigimi goremiyorum yazilarimizda. Sadece verdiginiz alintiya idi itirazim.

Son olarak, uslubunuzdan anladigim kadariyla cevaplarinizi arastirarak degil sadece sinirlenerek ve biraz da kabalasarak veriyorsunuz.
>>Buna rağmen pek çok alanda ahkam kestiniz. İroni arıyorsanız, lütfen bunlara bakın.
>>CIA raporlarına bakmıyoruz şimdi, CIA'e her gün yüzbinlerce rapor yağıyor
>>Ayrıca kalkınma ile büyümeyi ben karıştırmıyorum, biz kalkınmadan bahsediyoruz sabahtan bu yana, büyümeden değil. Sorum için hala bir cevap bekliyroum.

Bu 3 cumlede kullandiginiz "ahkam kesmek", "...bakmiyoruz simdi" ve "...sabahtan bu yana" kelimeleri uslubunuzdaki kabaligin en belirgin isaretleridir ve bence bunlari soylemek yerine kalkinma rakamlariyla ilgili biraz arastirma yapip savinizin curuk oldugunu gorurseniz bilgi birikiminizi artirma yolunda onemli bir adim atmis olursunuz.

Sevgi ve saygi ile...

Okan Yuksel-Cevap 4:

@herackles; sanırım bu konuda anlaşamayacağız. Ben hala yazımın arkasındayım, hala genel eğitime verilen bütçenin bir kısmının özel yetenekli insanları yetiştirmeye ayırmalıyız diyorum. Siz de hala kendi görüşünüzde yorumlar yapıyorsunuz. Öncesinde "bir çıkış yolu bulamayacağız galiba" mealinde bir yorum yapmıştınız. Sanırım haklısınız, en azından "ortak" bir çıkış yolu

Herackles-Yorum 5:

Friday, August 1, 2008

Genel Egitim Uzerine Sohbet -3-



Herackles-Yorum 3:


>>>\"Öncelikle tanımlama sorunlarından başlayayim, hayatımızın hemen her yerinde bu sorun yok mu? Daha doğrusu bu bir sorun mu? İnsanlar doğaları itibariyle zaten ortak tanımlar yapamamaktalar. Örneğin \"aydın\"ı herkes kendince tanımlamakta. Ya da herhangi bir kişiyi, herkes kendince sıfatlamdırmada. Bu bir sorun değil bence, hayatın olagelmiş birşeyi..\"

Hemen bir ornekle acikayalim. Sizin icin dis fircasi olan sey benim icin \"bulasik fircasi\" kelimesine karsilik geliyorsa bu bir sorundur. Ornegi bilincli olarak bu kadar abarttim ki ne demek istedigim biraz daha iyi aciklansin. Eger siz fasist ya da irkci kelimelerini kullaniyorsaniz sizin icin irkci olan birkac ismi, fasista olan bir kac ismi ve ek olarak baskalarinin irkci ve fasist gordugu birkac ismi de sizin neden oyle gormediginizi aciklamaniz gerekir. Yoksa bir curcunadir gider ki kimse kimseyi anlayamaz. Aydin ornegine gelirsek, o bir hayli zor bir tanimdir. Ama her seye ragmen kendinizi ifade edebilmeniz acisindan bir aydin taniminizin olmasi gerekir diye dusunuyorum.

>>>Bilirkişi olmak ya da bir disiplin kabul edilmek noktasında insanların sıfatlarının bir önemi olduğunu sanmıyorum. Bu notkada bu görüşümden hareketle bir iktisat profesörünün, Prof. Yalçın Küçük\'ün şu sözünü paylaşmak istiyorum: \"Bugün öğrencilerinden daha cahil profesörler var.\" Doğru mu, yaşadığım kadarıyla zaman zaman doğru olduğunu görüyorum.

Cahil demesinin sebebi nedir? hangi alanda cahil? Acaba bir kalkinma iktisadi profesoru, ogrencisinden \"turk edebiyati\" konusunda daha az bilgili oldugu icin mi bu yakistirmaya maruz kalmis yoksa iktisadi bilgi eksikliginden mi? Ornegin Yalcin Kucuk de saniyorum bir kulak-burun-bogazcinin gozunde o konularda \"cahil\" dir.

>>>Anlaşamadığımız noktalardan birisi de bu, ben düşüncelere, sadece kendilerini ele alarak bakıyorum, siz de o düşünceleri kimin dillendirdiğini ve bu dilin sahibinin sıfatını ele alıyorsunuz.

Kimin dillendirdigine, ben degil siz de bakiyorsunuz ki kendinizi tasdik eden Prof.Gungor`den bahsederken \"Düşüncemin, bundan yıllar öncesinde bir bilim adamımız tarafından, hem de entelektüel bir bilim adamımız tarafından savunulduğunu görmek bana büyük bir özgüven verdi\" diyorsunuz. Yani dusunceleri kimin dillendirdigi onemlidir. Oysa bu sefer de sizin yanlis anladiginiz konu, dusuncenin sahibi olan kisinin \"sifati\" konusu. Verdigini ornek bir romandan oldugu ve bu konuda dogrudan bilgi sahibi olup olmadigi kuskulu birisinden aktarildigi icin karsi ciktim. Eger bunu kabul etseydim, o zaman herkesten alintilanan her paragrafi da ciddiye almam gerekirdi. Oysa hic bilenle bilmeyen bir olur mu?

\">Kalkınmak için \"genel eğitim\" şart değildir tezinin hala arkasndayım. Eğer eğitimse kalkınmanın ana dinamosu, bu oranları açıklamanız gerekir:
>>>>Hindistanda tüm halk için okur/yazar oranı: Toplam nüfusta: %52
>>>>Pakistan\'da tüm halk için okur/yazar oranı: Toplam nüfusa: %42.7
>>>>Türkiye\'de tüm halk için okur/yazar oranı: Toplan nüfusa: %86.5
>Türkiye dışındaki bu iki ülke de sizin eğitimle kalkındığını iddia ettiğiniz ülkeler. Hal böyleyken bizim daha bir kalkınmış olmamız gerekmez miydi?\"

Simdi, ne yazik ki, yine basta soyledigim ve defaatle belirttigim yere, \"bilgi eksikliginize\" geldik. Anladigim kadariyla kalkinmanin ne oldugunu tam olarak bilmiyorsunuz. Ya da bircoklarinin yaptigi gibi buyume ile kalkinmayi birbirine karistiriyorsunuz. Bu verdiginiz rakamlar tam da benim soyledigim tezi destekliyor. Insani Kalkinma Index`inden tutun da CIA raporuna kadar bakacaginiz bircok yerde Turkiye`nin bu ulkelerden daha kalkinmis bir ulke oldugu ortaya cikiyor.

Yazinizin bundan sonrasi ise sizi yanlis anladigim tezinizden hareketle soylediklerimin yanlislanmasi uzerine kurulu oldugu icin cevabi bir degeri olmadigini dusunuyorum. Oysa buraya kadar olan kisimda, umut ediyorum, sizi yanlis anlamadan bazi yonlerinizin eksik oldugu konusuna isik tutabilmis ve bir miktar da olsa sizi aydinlatabilmisimdir.

Son olarak, uc yildir takma isimli yazi yazan ve size de ayni sekilde yorum birakan birisine gercek isini ve sifatini sormanizi bir hayli ironik buldugumu soylemek isterim. Ne yazik ki bu cevabiniza olumlu cevap veremeyecegim. Bunun bircok sebebinin olmasinin yaninda bence en onemli sebebi bu zamana kadar bu konuda bilgi vermedigim bircok insana haksizlik olacagidir. Her seye ragmen bunun tartismamizin ve sizin bazi eksiklerinizi gormenizin onunde bir engel olusturmayacagina inanarak bu yorumu yazdim.

Sevgi ve saygi ile...


Okan Yuksel-Cevap 3:


@ herackes; "Hemen bir ornekle acikayalim. Sizin icin dis fircasi olan sey benim icin \"bulasik fircasi\" kelimesine karsilik geliyorsa bu bir sorundur." demişsiniz ki bu bence de bir sorundur. Somut şeylerin ne oldukları noktasında pek de bir sorun yaşanmıyor zaten. Sorunu soyut kavramlar noktasında yaşıyoruz.

"Eger siz fasist ya da irkci kelimelerini kullaniyorsaniz sizin icin irkci olan birkac ismi, fasista olan bir kac ismi ve ek olarak baskalarinin irkci ve fasist gordugu birkac ismi de sizin neden oyle gormediginizi aciklamaniz gerekir." demişsiniz, ki bu notada açıklama getirecek olan kişi siz de olanilirsiniz. Örneğin Erol Güngör hakkında neye dayanarak böyle bir çıkartım yapabiliyorsunuz?

"Cahil demesinin sebebi nedir? hangi alanda cahil? Acaba bir kalkinma iktisadi profesoru, ogrencisinden \"turk edebiyati\" konusunda daha az bilgili oldugu icin mi bu yakistirmaya maruz kalmis yoksa iktisadi bilgi eksikliginden mi?" demişsiniz ama hiç alakası yok. Yalçın Küçük, bunu profesörlerin kendi alanlarında bilgisi için söylemiş. Yoksa her aklı başında adam bir sosyoloğun bir nörolog kadar tıp bilmeyeceğinin bilincinde.

"Yani dusunceleri kimin dillendirdigi onemlidir." demişsiniz ama hayır değildir, önemli olan düşüncenin kendisidir.

">Kalkınmak için \"genel eğitim\" şart değildir tezinin hala arkasndayım. Eğer eğitimse kalkınmanın ana dinamosu, bu oranları açıklamanız gerekir:
>>>>Hindistanda tüm halk için okur/yazar oranı: Toplam nüfusta: %52
>>>>Pakistan\'da tüm halk için okur/yazar oranı: Toplam nüfusa: %42.7
>>>>Türkiye\'de tüm halk için okur/yazar oranı: Toplan nüfusa: %86.5
Türkiye dışındaki bu iki ülke de sizin eğitimle kalkındığını iddia ettiğiniz ülkeler. Hal böyleyken bizim daha bir kalkınmış olmamız gerekmez miydi?\" dedim ve hala bir cevap alamadım. CIA raporlarına bakmıyoruz şimdi, CIA'e her gün yüzbinlerce rapor yağıyor. Ayrıca siz de kalkınmış bir ülke örneği olarak nedense Türkiye'yi değil de Hindistan ve Pakistan'ı verdiniz. Yani siz de inanmamışsınız o CIA raporuna. Ayrıca kalkınma ile büyümeyi ben karıştırmıyorum, biz kalkınmadan bahsediyoruz sabahtan bu yana, büyümeden değil. Sorum için hala bir cevap bekliyroum.

Takma ad kullanmanız noktasında ve benim isminizi değil SADECE SIFATINIZI sormamda hiçbir ironik nokta yok. İronu sizin garip cevabınızda yatıyor. Doktorsanız doktorum ya da mühendisseniz mühendisim demenizi beklerdim. Bunu sordum çünkü bir iktisatçının sosyoloji'nin çerçevesindeki birşeye karışmasına karşı çıktınız. Buna rağmen pek çok alanda ahkam kestiniz. İroni arıyorsanız, lütfen bunlara bakın. Ayrıca sıfat noktasında merak etmeyin, bu bilgilerle kimse sizin kimlik bilgilerinize ulaşamaz. Size sadece mesleğinizi sordum.. Ve hala da sorum geçerli..

Genel Egitim Uzerine Bir Sohbet -2-

Kaldigimiz yerden devam edelim:


Herackles-Yorum 2:


Tekrar merhaba,

Ben de sizin gibi sirasi ile gideyim:

>>>Yalnız bu ırkçılık ya da faşistlikten çok farklıdır. Güngör, kimlik noktasında dili yeterli görmektedir, Türkçe onun için bütünleştirici bir kimliktir.

Simdi; irkcilik ve fasistligin tanimini nereden, kimden aldiginiza gore degisir Ziya Gokalp ekolunu takip eden birisinin dunya gorusu. Kimilerine gore Ataturk de Turk irkcisidir hatta bazilari bunu yermek icin (HADEP ekolu) soylerken bazilari da ovmek (Atsiz ekolu) icin soyler. Dolayisi ile her bir aciklamanizin altinda alinti yaptiginiz yer de bulunmalidir kanaatimce.

>>>Yazımda \"1. sınıf\" insan terimi hoş kaçmamış olabilir, o sebepten bundan böyle \"aydın\" terimini kullanacağım çünkü ben her ikisinin aynı anlama geldiği kanaatindeyim

Aydin ile 1. sinif insani ayni anlamda kullandiginizi dusunsek bile burada yine bir baska tanimlama sorunu ile karsi karsiya kaliyoruz ki o da sizce aydin denilen kisinin taniminin ne oldugu.

>>>Bu noktada Elif Şafak\'ın Baba ve Piç\'inde geçen şu satırlar ne demek istediğimi çok güzel özetliyor aslında: \"İnsanların ezici çoğunluğu asla düşünmez, düşünenler asla ezici çoğunluk olmaz. Ayrımı gör! Tarafını seç!\"

Kadin calismalari konusunda yuksek lisansini takiben siyaset bilimi uzerine, yine buna yakin bir arastirma konusu ile doktora unvani alan birisinin sosyoloj, psikoloji, biyoloji, noroloji ve antropoloji konularinin arastirma sahasina giren bir konuda \"bilirkisi\" secilmesinin ne kadar saglikli oldugunu takdirlerinize birakiyorum. Saniyorum fikrinizi tasdik edecek birilerini secme kolayciligi ile bu ornegi verdiniz.

>>>Kalkınmanın karşılarşırma ögeleri arasında eğitim olması, genel kabul görmüş bir gerçek. Yalnız burada asıl tartışılması gerken nokta eğitimin sizin dediğiniz gibi kalkınmanın nedeni mi, yoksa Prof. Erol Güngör\'ün dediği gibi sonucu mu olduğudur. Bu noktada bir karara varılırsa tartışma işlerlik kazanabilir.

Islerlik kazandirmaya calisayim izninizle. Iktisat dersleri aldiginizi soylemissiniz ancak detaylari hakkinda bilgim olmadigi icin bunun konumuzla alakali; buyume, kalkinma ve uluslararasi iktisat dersleri oldugunu umut ediyorum. Buradan hareketle yakin tarihimizden, egitilmemis ama egitilmedigi halde \"kalkinmis\" bir tane toplum gostermeniz durumunda benim savimi curutebilirsiniz. Oysa ben size egitimini takiben kalkinmasini hizlandiran birkac toplum soyleyebilirim; Hindistan, Cin, Pakistan, Japonya... vb. Burada karmasaya mahal vermemek icin hemen egitimin de ne oldugunu, ya da benim ne anladigimi yazayim. Egitim; oncelikle toplumdaki her bireyin okur yazar hale getirilmesi, bunu takiben analitik dusunebilme becerilerinin gelistirilmesi ve ardindan kabiliyetlerine ve basarilarina gore toplumun beklentileri ve kendi isteklerinin kesistigi en verimli konuda bilgilendirilip uretim surecine dahil edilmeleridir.

>>>İnsanlarımı halk ve seçkin bireyler olarak ikiye ayırdığım bir bakıma doğru olabilir. Yalnız anladığım kadarıyle bu ayrımı size tam olarak yansıtamamışım. Yani seçkin bireyler olarak nitelendirdiğim aydın insanlar zaten halkın içindeler. Ben de siz de ya da sokakta gördüğünüz on binlerce insan da halk. Bu noktada halk bir evrensel küme ise aydınlar bu evrensel küme içerisinde bir alt kümeyi oluşturuyorlar. Yani aynı zamanda halkın içindeler.

Fazlasiyla iyi yansittiniz aslinda. Tam da o sebepten oturu onlari yazdim ya! Ben bu ayrim ile gecen aylarin populer mankeninin lafinin ayni kefede oldugunu gordugum icin soyledim bunu.

>>>Seçkin olan kim demişsiniz. Örnek vereyim, Enver Paşa seçkindir, Kemal Paşa seçkindir, günümüzde Prof. Yalçın Küçük seçkindir. Seçkin olmanın koşulu iyi bir alt yapı ve çoğu zaman da çalışma, kendini geliştirme azmidir.

Oyleyse seckin olan kisi sizin fikirlerinizi benimsemeyen kisi de demektir ki asagidaki satirlar bu konuda bir fikriniz olmadigini gosteriyor. Buyrun, tekrar okuyalim.

>>>\"Mesela kitle egitiminden yana olan birisi seckin degil midir?\" demişsiniz, orasını bilemem. Yani kişiden kişiye değişir. Aydın insanlar da kitle eğitiminden yana olabilirler, ki bu bir aşama meselesidir. Yani herşeyin, elbet bir zamanı vardır.

Bakin ne demissiniz? \"Bu bir asama meselesidir\". Yani siz aydinlari da \"benim gibi dusunenler\" ve \"benim gibi dusunmeyenler\" olarak ikiye ayirmissiniz. Tipki halk konusundaki ayriminiz gibi.
Simdi bu alintinizi biraz daha acalim. Enver Pasa ile Ataturk bir noktadan sonra fikir arenasinda zit kutuplarda insanlardi. Size gore seckinlerdi ama yine size gore bir tanesinin \"zamana ihtiyaci vardi.\" Cunku sizin yine kendi sozlerinize gore kitle egitimini savunan aydin olabilir ama yine size gore \"kitle egitiminden yana olan birisinin seckin olup olamayacagi\" kuskulu cunku \"orasini bilemiyorsunuz\". Yani birbirinden farkli goruslere sahip olan iki aydin, size gore farkli kademelerde iki aydin demek.

Daha fazla detaylandirmama gerek yok sanirim. Cevabinizin genelinden anladigim kadariyla bastaki savimi korumamin saglikli bir karar olacagi dusuncesindeyim. Soyle ki; kavram karmasasinin sebebi olan bilgi eksikliginize bir de bildikleriniz konusunda emin olamamayi eklediniz ki cevabinizla, durum iyice karisti. Bundan sonra bir cikis yolu bulabilir miyiz inanin bilemiyorum.

Sevgi ve saygi ile...


Okan Yuksel-Cevap 2:

Öncelikle tanımlama sorunlarından başlayayim, hayatımızın hemen her yerinde bu sorun yok mu? Daha doğrusu bu bir sorun mu? İnsanlar doğaları itibariyle zaten ortak tanımlar yapamamaktalar. Örneğin "aydın"ı herkes kendince tanımlamakta. Ya da herhangi bir kişiyi, herkes kendince sıfatlamdırmada. Bu bir sorun değil bence, hayatın olagelmiş birşeyi..

"Kadin calismalari konusunda yuksek lisansini takiben siyaset bilimi uzerine, yine buna yakin bir arastirma konusu ile doktora unvani alan birisinin sosyoloj, psikoloji, biyoloji, noroloji ve antropoloji konularinin arastirma sahasina giren bir konuda "bilirkisi" secilmesinin ne kadar saglikli oldugunu takdirlerinize birakiyorum. Saniyorum fikrinizi tasdik edecek birilerini secme kolayciligi ile bu ornegi verdiniz." demişsiniz..

Bilirkişi olmak ya da bir disiplin kabul edilmek noktasında insanların sıfatlarının bir önemi olduğunu sanmıyorum. Bu notkada bu görüşümden hareketle bir iktisat profesörünün, Prof. Yalçın Küçük'ün şu sözünü paylaşmak istiyorum: "Bugün öğrencilerinden daha cahil profesörler var.". Doğru mu, yaşadığım kadarıyla zaman zaman doğru olduğunu görüyorum. Anlaşamadığımız noktalardan birisi de bu, ben düşüncelere, sadece kendilerini ele alarak bakıyorum, siz de o düşünceleri kimin dillendirdiğini ve bu dilin sahibinin sıfatını ele alıyorsunuz. Kolaycılık noktasında ise, ben kolayı seçmedim; gittim, aradım buldum ve paylaştım :)


"Oysa ben size egitimini takiben kalkinmasini hizlandiran birkac toplum soyleyebilirim; Hindistan, Cin, Pakistan, Japonya... vb. Burada karmasaya mahal vermemek icin hemen egitimin de ne oldugunu, ya da benim ne anladigimi yazayim. Egitim; oncelikle toplumdaki her bireyin okur yazar hale getirilmesi, bunu takiben analitik dusunebilme becerilerinin gelistirilmesi ve ardindan kabiliyetlerine ve basarilarina gore toplumun beklentileri ve kendi isteklerinin kesistigi en verimli konuda bilgilendirilip uretim surecine dahil edilmeleridir."

Kalkınmak için "genel eğitim" şart değildir tezinin hala arkasndayım. Eğer eğitimse kalkınmanın ana dinamosu, bu oranları açıklamanız gerekir:

Hindistanda tüm halk için okur/yazar oranı: Toplam nüfusta: %52
Pakistan'da tüm halk için okur/yazar oranı: Toplam nüfusa: %42.7
Türkiye'de tüm halk için okur/yazar oranı: Toplan nüfusa: %86.5

Türkiye dışındaki bu iki ülke de sizin eğitimle kalkındığını iddia ettiğiniz ülkeler. Hal böyleyken bizim daha bir kalkınmış olmamız gerekmez miydi?

"Ben bu ayrim ile gecen aylarin populer mankeninin lafinin ayni kefede oldugunu gordugum icin soyledim bunu."

Aysun Kayacı'ya çoban meselesinde katılıyorum, son derece haklı buluyorum. Demokrasiye de inanmıyorum. Buradan bakabilirsiniz: http://okanyuksel.bloggum.com/yazi/aysun-kayaci-coban-demokrasi.html

"Oyleyse seckin olan kisi sizin fikirlerinizi benimsemeyen kisi de demektir"

Hayır, asla. Yanlış anlamışsınız. Seçkin gördüklerim diğer isimleri de sayayim isterseniz: Örneğin Hz. Muhammed de seçkindir, Nietzsche de.. Yani, kişinin kafama uyup uymamasıyla alakalı bir durum değildir bu. Hz. Muhammed Tanrı'nın aracısı olduğunu söylemiş, Nietzsche de "Tanrı öldü" demiştir. Karşı görüştelerdir ama ikisi de seçkindir. Yanlış, anlamışsınız; ya da tam açıklayamamışım.


"Bakin ne demissiniz? \"Bu bir asama meselesidir\". Yani siz aydinlari da \"benim gibi dusunenler\" ve \"benim gibi dusunmeyenler\" olarak ikiye ayirmissiniz. Tipki halk konusundaki ayriminiz gibi."

Hayır, burada da yanış bir değerlendirme yapmışsınız. Aşamanın söz konusu olduğu nokta aydın insanın beyni değildir o anda bulunulan konjonktürdür. Yani dünyanın halidir.. Aşama zaman için geçelerlidir, zamansaldır. Aydın aşamalandırılmamıştır orada.

"Simdi bu alintinizi biraz daha acalim. Enver Pasa ile Ataturk bir noktadan sonra fikir arenasinda zit kutuplarda insanlardi. Size gore seckinlerdi ama yine size gore bir tanesinin \"zamana ihtiyaci vardi.\" Cunku sizin yine kendi sozlerinize gore kitle egitimini savunan aydin olabilir ama yine size gore \"kitle egitiminden yana olan birisinin seckin olup olamayacagi\" kuskulu cunku \"orasini bilemiyorsunuz\". Yani birbirinden farkli goruslere sahip olan iki aydin, size gore farkli kademelerde iki aydin demek."

Öncesinde yanlış değerlendirdiğiniz, için bu yorumunuz da yanlış bir temel üzerinden yükseliyor haliyle. Mustafa Kemal Atatürk ile Enver Paşa arasındaki fark aydınlanma noktasında olmamıştır. Onların arasındaki fark düşünce tarzındadır, Mustafa Kemal Atatürk minimalist politikalar güdmüş, Enver Paşa ise maksimalist politikalar peşinde koşmuştur. Yani o ondan üstün ya da o ondan alçak denilemez. Yani bana göre birbirinden farklı görüşlere sahip olan iki aydın, farklı kademelerde iki aydın demek değil.

"Bundan sonra bir cikis yolu bulabilir miyiz inanin bilemiyorum."

Aslında o kadar da önemli değil, bir çıkış yolu bulabilmek. Yürümek ve tartışmak yeterli..

Ayrıca affınıza sığınarak soruyorum, insanların sıfatlarına bu kadar önem veren birisi olarak, ne işle meşgulsünüz? İşinizi ve sıfatınızı burada yazmak istemezseniz okan_yuksel@yahoo.com'a da yazabilirsiniz. Saygı ve sevgiler..

Genel Egitim Uzerine Bir Shobet -1-

Okan Yuksek ile, bilmeyenler icin kendisinin bir blog yazari oldugunu ve surada yayin yaptigini belirteyim, kisa bir fikir teatisine girdik. Yazidan daha uzun yorum bolumuyle, bence keyifli bir sohbet oldu. Bu tarz konularda yazmayan ama yazmadigi icin de bazi dostlarin elestirilerini alan birisi olarak bu firsati degerlendireyim istedim. Ilk bolumunu, onun yazisi ile birlikte veriyorum:

Kalkınmak İçin Genel Eğitim Şart DEĞİL!

Daha öncesinde de yazmıştım (Kitle Eğitimi? Özel Yetenek Eğitimi?) ve sormuştum okurlarıma "Kitle eğitimi mi, özel yetenek eğitimi mi?" diye.. Bugün hala harahetle süren Prof. Erol Güngör araştırmam sırasında öyle bir paragraf okudum ki, tarifsiz bir mutluluk yaşadım. Düşüncemin, bundan yıllar öncesinde bir bilim adamımız tarafından, hem de entelektüel bir bilim adamımız tarafından savunulduğunu görmek bana büyük bir özgüven verdi. Neydi benim ana fikrim? Diyordum ki, "Alt ve orta zeka grubundan geriye kalan üst zeka grubunun üyeleri, yani ülkemin eli adam gibi iş tutar bireyleri ise çeşitli şekillerde seçilmeli ve özel eğitimlere tabii tutulmalılar. Bu insanlar ihtisaslaştırılmalı ve ihtisaslaştıkları konuda en iyi kılınmalıdırlar. Türkiye Cumhuriyeti, kurulacak böylesine özel bir okuldan her yıl 1000 mezun alsa, misyonuna çok daha yakın ve çok daha iyi bir vizyonda olacaktır." Prof. Erol Gügör de böyle düşünüyor olacak ki şunları yazmış: "Halbuki genel eğitim kalkınmanın sebebi değil, neticesidir. Kalkınmayı yapacak olanlar ise, memleketin problemleri üzerine düşünmeye ve çözüm bulmaya elverişli kalitede aydınlardır. 'Birinci sınıf' insanlardır. Zaten kalkınmamış, geri kalmış bir ülke, kendi problemlerinin neler olduğunu ve bunlara nasıl çare bulunabileceğini bilmeyen bir ülke demektir."

İşte şimdi bizim ihtiyacımız olan bu "birinci sınıf" insanları bulmak ve özel bir eğitimle yetiştirmektir. Aksi halde, genel eğitim aracılığıyla kalkınmak tatlı bir rüya olarak kalacaktır.. Türkiye gelişmekte olan ama bir türlü gelişemeyen ülkeler kategorisinden çıkmak istiyorsa, birinci sınıf insanları dümenine oturtmasını bilmelidir! (30.07.2008, O.Yuksel)


Herackles-Yorum 1:

Merhaba,

Sitenizi birkac defa ziyaret etmistim ama sanirim daha once yorum birakmamistim. Bu kisa yazinizda Prof.Gungor`un sizi destekledigini gosterdiginiz alintiniz sebebiyle onun -farkinda oldugunuzu umdugum- Ziya Gokalp ekolunden geldigini ve Turkculuk fikirlerinin etkisinde kalmis bir sosyal psikolog oldugunu hatirlatma ihtiyaci hissettim. Sosyal psikolog olusu da iktisadi bir mesele olan kalkinma konusunda belirleyici bir kaynak olmasinin mumkun olmadigini ya da biraz daha hafifletilmis sekliyle soyleyecek olursak, yeterli kaynak olmadigini gosterir sanirim. Zira Turkculuk akiminin etkisindeki birisinin "ustun insan" modeli benzerindeki goruslere sahip olmasini da tutarlilik olarak dusunebiliriz.

Yorumu biraz daha uzun tutarak su alintiya yer vereyim:

>>>"Bugüne kadar hiçbir zaman halka ve insan topluluklarına değer vermemiş; halkın görüşlerindense seçkin bireylerin görüşlerini önemsemiş birisi olarak, yine de bu zorukların aşılması gerektiğini düşünüyorum. Halkın alt ve orta zeka grubunun üyeleri belirli bir noktaya kadar eğitilmeliler. Bu yapılmalı çünkü bu dünyadaki en büyük tehlikeyi ortalama zeka seviyesindeki insan toplulukları yaratıyorlar. Bu kitleler endoktrine edilmeliler ki ilerde sorunlar yaratmasın ve ilerlemenin önündeki engel olmasınlar."

Simdi de yazinin basligini bir kere daha okuyalim: "Kalkinmak Icin Genel Egitim Sart DEGIL!"

Oncelikle kalkinma kavrami konusunda sIkIntilariniz oldugunu dusunuyorum. Cunku en baskin anlamiyla ekonomik bir terim olarak kullanilan kalkinmanin karsilastirma ogelerinden bir tanesi egitimdir. Dolayisi ile egitilmis bir toplum kalkinmanin itici kuvvetidir.

Alinti yaptigim fikrinizden yasadiginiz ulkedeki insanlari halk ve seckin bireyler 2`ye ayirdiginizi anliyoruz. Burada, ne yazik ki, bir kavram karmasasi daha goze carpiyor: halk ne demektir? Peki ya seckin bireyler kimlerdir, nerede yasarlar? Seckin olmanin kosullari, seckin olabilmenin kisitlari ve hatta varsa bunun ilkeleri nelerdir? Mesela kitle egitiminden yana olan birisi seckin degil midir?

Alintiladigim yerdeki bir diger ilginc nokta da halki alt, orta ve ust zeka grubuna ayirmis olmaniza ragmen seckinleri bu gibi bir kiyaslamanin disinda tutmaniz ki bu da seckinleri dogrudan ust zeka grubunda gordugunuz anlamina gelir. Burada da ucuncu bir kavram karmasasi ve bilgi eksikligi ortaya cikiyor: zeka nedir? Zeka gelistirilebilir mi? Zeki dedigimiz insanlari belirleyen sey onlarin IQ seviyeleri midir? Peki oyleyse hangi IQ testini ciddiye almaliyiz? Seckin olan insanlarin IQ seviyeleri "normal halktan" ne kadar yuksektir? (Hatta; IQ degilse hangi kritere gore, kimler zeki sayilabilir?)

Sanirim yogun bilgi eksikligi ve kavram karmasalarinin uzerine bir de bazi seyleri ogrenme isteginiz -ki ne mutlu size- eklenince ortalik savas alanina donmus. Umudum; bu, belki de provokatif yazi sayesinde daha derin arastirmalara yonelmeniz.

Saygi ve sevgi ile...


Okan Yuksel-Cevap 1:
@herackles; öncelikle böylesine uzun bir yorum için teşekkür ederim. Sanırım yazımdan bile uzun olmuş :) Okuyunca, cevaplama gereği hissettim.

Prof. Erol Güngör'ün Ziya Gökalp ekolüne yönelttiği birçok ciddi eleştiri olmasına rağmen o ekole ait sayıldığının farkındayım. Ki bence de öyledir kendisi. Yalnız bu ırkçılık ya da faşistlikten çok farklıdır. Güngör, kimlik noktasında dili yeterli görmektedir, Türkçe onun için bütünleştirici bir kimliktir.

Yazımda "1. sınıf" insan terimi hoş kaçmamış olabilir, o sebepten bundan böyle "aydın" terimini kullanacağım çünkü ben her ikisinin aynı anlama geldiği kanaatindeyim. Yazımın yorumunuza kattığınız bölümünde şunları yazmışım "Bugüne kadar hiçbir zaman halka ve insan topluluklarına değer vermemiş, halkın görüşlerindense seçkin bireylerin görüşlerini önemsemiş birisi olarak.." Şu an hala bu sözlerimin arkasındayım. Bu noktada Elif Şafak'ın Baba ve Piç'inde geçen şu satırlar ne demek istediğimi çok güzel özetliyor aslında: "İnsanların ezici çoğunluğu asla düşünmez, düşünenler asla ezici çoğunluk olmaz. Ayrımı gör! Tarafını seç!"

Kalkınma noktasında, kalkınmanın iktisadi bir terim olduğunun farkındayım; iktsiat dersleri alıyorum. Kalkınmanın karşılarşırma ögeleri arasında eğitim olması, genel kabul görmüş bir gerçek. Yalnız burada asıl tartışılması gerken nokta eğitimin sizin dediğiniz gibi kalkınmanın nedeni mi, yoksa Prof. Erol Güngör'ün dediği gibi sonucu mu olduğudur. Bu noktada bir karara varılırsa tartışma işlerlik kazanabilir.

İnsanlarımı halk ve seçkin bireyler olarak ikiye ayırdığım bir bakıma doğru olabilir. Yalnız anladığım kadarıyle bu ayrımı size tam olarak yansıtamamışım. Yani seçkin bireyler olarak nitelendirdiğim aydın insanlar zaten halkın içindeler. Ben de siz de ya da sokakta gördüğünüz on binlerce insan da halk. Bu noktada halk bir evrensel küme ise aydınlar bu evrensel küme içerisinde bir alt kümeyi oluşturuyorlar. Yani aynı zamanda halkın içindeler.

Seçkin olan kim demişsiniz. Örnek vereyim, Enver Paşa seçkindir, Kemal Paşa seçkindir, günümüzde Prof. Yalçın Küçük seçkindir. Seçkin olmanın koşulu iyi bir alt yapı ve çoğu zaman da çalışma, kendini geliştirme azmidir.

"Mesela kitle egitiminden yana olan birisi seckin degil midir?" demişsiniz, orasını bilemem. Yani kişiden kişiye değişir. Aydın insanlar da kitle eğitiminden yana olabilirler, ki bu bir aşama meselesidir. Yani herşeyin, elbet bir zamanı vardır.

Zeka noktasında ortalama veya ortalama üstü bir zeka bence herşeyi yapmak için yeterlidir. Zeka en fazla bir araçtır, aydınlanma yolunda bir araçtır. Ve size bu yolda kapasitesi oranınca hız katar..

Sanırım açıklayabildim. Dilerseniz devam etmekten, memnuniyet duyrım Saygı ve sevgiler..